Dışişleri Bakanımız Prof. Ahmet Davutoğlu, Yemen’de büyük coşkuyla karşılandı. Sokaktaki insanların “Türkiye” deyince gülen gözleri, size dokunan elleri, nerdeyse iki kişiden birinin “grandfather”ıyla akraba çıkışınız, çok çarpıcıydı. Yemen’i, “gidip de dönememek” kederi üzerinden koymuşuz hep kalbimize. Sonra bu keder, içe kapanmacı siyasetler eşliğinde önce uzaklık, sonraysa unutkanlığa dönüşmüş.
BabülYemen’den pembe renkli “kadim şehre” ilk kez adım attığımda, zaman ve optik ezberlerim bozuma uğradı.
Tarih ve coğrafya, Prof. Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik”te vurguladığı gibi, hem kaderi andıran bir zorunluluk, hem yeni bir imkan olarak, Yemen’de zaman algısını yeniden kuruyor. Modern dediğimiz şeyin aslında geleneğin hemen etek uçlarında, bir kopuş krizinden çok, kritik bir süreklilik olduğunu fark ediyorsunuz. Eski ve Yeni’yi bitiştirip yakınlaştırıyor bu. Kopyala yapıştır cinsinden manuel bir kolaycılık değil bahsettiğim, Yemen’de dünyanın belki en eski uygarlığının o kadim ekseninden yükselen yeni nefeslerin kurmakta olduğu bir dünyayı dinledik...
***
Yemen, Arap Uyanışının ilk kıpırdanışlarını yaşadı. Körfez İşbirliği Konseyi’nin arabuluculuğuyla sağlanan mutabakat, uyanışçıları her ne kadar tatmin etmediyse de, Yemen tecrübesi geleceğe halen umutla bakıyor. Davutoğlu’nun hemen hepsiyle tek tek görüştüğü Yemen muhalefetinin varlığı bile kendi ülkelerinin geleceği hakkında düşünüp konuşan insanları gösteriyor. Yemen’de otoriter bir rejim vardı, Suriye ile ayrıldığı en temel farklılık da bu olsa gerek, çünkü Suriye’de otoriterliğe eşlik eden totaliter tavır, ülkede muhalefet namına hiçbir şey bırakmamıştı. Elbette Yemen’de bitmiş bir devrim yok, iş yeni başlıyor. Diktaya karşı gençlerin özellikle kadınların verdiği mücadele dikkat çekici. Nobel ödüllü Tevekkül Kerman’ı İslah Partisi’nin merkezini doldurmuş genç üniversitelilerle yeniden dinledik. TİKA’nın Yemen bürosunda, Yemenli ve Türk öğrencilerin yanısıra, ABD ve İngiltere başta olmak üzere, Hollanda, Mısır, Suudi Arabistan, Katar büyükelçileri de TİKA’ya hücum etmişti. Gözler Türkiye’nin faaliyetleri üzerinde.
Yemen Başbakanı Muhammed Salim Basendva, geziye eşlik eden Sümeyye Erdoğan’a, her konuşmasında “Kızım Sümeyye” şeklinde hitap etti. Sık sık “Dr. Davutoğlu kardeşim, bizim de Dışişleri Bakanımızdır” dedi, Sanaa’yı İstanbul’a kardeş kent ilan etti. Başbakanımızın “One Minute”dan itibaren tarihi değiştirdiğine atıf yaparak özellikle Somali’deki hizmetlere dikkat çekti. “Türkiye’nin Somali’de yaptıklarını hiçbir Arap lider yapmadı” dedi.
Somurtkan mesafeli bir soru vardır ya; “Yemen bizim neyimiz olur” diye. Oraya gidip de dönememiş 300 bin şehidimizin ruhu verdi Türk Şehitliğinde buna cevabı.
Yemen’de kendi içlerindeki itiş kakışlarıyla küskün kardeşler gibi duran gruplar bile Türkiye deyince, “Biz de yıllardır sizinle oturup uzunca konuşmayı hayal ediyorduk” diyorlar. “Bölünmeyin” mesajını gayet net olarak aldılar. Uluslararası diplomasi zaman zaman profesyonel körlükle malul olabiliyor. Türkiye’nin Afrika ve Ortadoğu’da başlattığı yakın temaslarsa Batı diplomatik ezberinden farklı. Davutoğlu özelinde, tüm arka planlarıyla, sabırla kurulan yeni bir sayfası var Türkiye’nin.
Türkiye sivil insiyatifleriyle de bölgede. Yeryüzü Doktorları Hadremevt’te ameliyat başında. Konya’dan gelen 150 kişilik heyet, Sanaa’da kartal yuvasını andıran muhteşem bir okul açtı. Boğaziçi Matematik mezunu Gülhan ve Fen Öğretmeni Mine’yle iftihar ettim. Sırtındaki heybesinde bir çift kundura bir de fesiyle gidenlerin dönmediği Yemen’de, işi tersine çevirmişler, buradayız hizmet için diyorlar. Bilim ve Teknoloji Üniversitesi son sınıf öğrencisi Ramazan Turgut, şehitlerimizin dirilmiş bir örneği gibi. Dünyaya yayılmış bu gençlerin her biri, Davutoğlu’nun birer diplomatı, Türkiye’nin yeni yüzü gibi...
Hayırlı bayramlar...