Türkiye’nin en eski ‘yeni tartýþmasý’ tekrar gündemimize girmiþ durumda. Sadece AK Partili yýllar göz önüne alýnsa, anayasa gündeminin Türk siyasi tarihi boyunca hiç olmadýðý kadar farklý kitlelere ulaþtýðýný söylemek gerekiyor. Bu durumu tespit için sadece iki referandumun varlýðý bile aslýnda yeterlidir. 2007’de yoðun bir þekilde gündeme gelen anayasa tartýþmasý, 2010’da AK Parti ve Türkiye açýsýndan bir milat kabul edilen 2010 Anayasa -kýsmî- Referandumunun önünü açmýþtý.
Türk vesayet tarihinde belki de ilk kez bu denli güçlü bir müdahale gören darbe anayasasý, maddelerinde yaþanan deðiþimden ziyade, ilk kez bir siyasi iktidarýn proaktif bir þekilde anayasayý kendisine gündem yapmasýyla karþý karþýya kalmýþtý. Böylece, bütün dinamikleriyle direnmeye çalýþan vesayet rejimine raðmen, kýsmi deðiþim hayata geçirilmiþ oldu. Hemen takip eden sene içerisinde ise seçimler sonrasýnda kurulan Anayasa Uzlaþma Komisyonu marifetiyle, baþtan aþaðý yeni bir anayasa yapma çabasý da ayný deðiþim dalgasýnýn devamýný oluþturmuþtu. 2013’te önce Taksim olaylarýyla, ardýndan da Fetullahçý darbe giriþimleriyle zehirlenen atmosfer, Türkiye’nin 2014 ve 2015’i yeni anayasa gündeminden kopuk bir þekilde yaþamasýna yol açtý.
Þimdi ise iki yýllýk aranýn ardýndan, -önce koalisyon görüþmelerinde CHP ile müzakere etme imkânýna kapý aralanmýþ- yeni anayasa hedefi tekrar Türkiye’nin gündeminde. Gerek 1 Kasým Seçimleri sonrasýnda ortaya çýkan Meclis tablosu, gerekse artýk bir yükten ziyade ayýba dönüþmesi, anayasa meselesine behemehâl el atýlmasýný icbar ediyor. Zira Meclis gerçekten en üst düzeyde temsil kabiliyetine sahipken, anayasaya müdahale edilmesinden daha doðru bir zamanlama ve fýrsat olamaz.
Gelinen noktada, nasýl tepki verirlerse versinler, Meclisteki muhalefet partilerinin farklý baþlýklarda yaptýklarý deðerlendirmeler doðrudan veya dolaylý bir þekilde cari anayasadan þikâyetten ibaret. Devlet-vatandaþ, devlet-din, kurumlararasý iliþkiler ve hükûmet sistemi baþlýklarý altýnda özetlenebilecek konularda sergiledikleri muhalefet performansýnýn siyasi tercümesi, yeni bir anayasa arayýþýndan baþka bir þey deðildir.
Kaldý ki AK Parti, anayasaya dokunmadan ilerleme katedilebilecek demokratikleþme alanlarýnda, hem seçim destek gücünü hem de tek baþýna iktidar gücünü kullanarak gerçekleþtirebileceði demokratikleþme süreçlerinin büyük bir kýsmýný hayata geçirmiþ bulunuyor. Bu saatten sonra ancak yapýsal bir müdahale olursa, demokratikleþmenin derinleþmesi anlamýnda mesafe kaydedilebilir. Yani ancak, anayasada yaþanacak sahici bir deðiþim Türkiye’nin önünü açabilir. Aksi takdirde, hâlihazýrda varlýðýný sürdüren demokratik açýðý AK Parti’nin millet iradesini kullanarak kapatmaya devam etmesi sürdürülebilir deðildir.
Öncelikle akýldan çýkarýlmamasý gereken husus, tartýþmanýn artýk tamamen ‘yeni anayasa’ olmasý zorunluluðudur. Zira Türkiye’nin cari anayasada deðiþiklik yaparak alabileceði mesafe gerçekten sýnýrlýdýr. Mecbur kalýndýkça bu çýkmaz sokaða tevessül edilmemesi en doðrusu olacaktýr. Ama kaçýnýlmaz olarak böyle bir durum ortaya çýkarsa da, kýsmî deðiþimin araçsal baþlýklarda deðil, anayasayý zehirleyen temel baþlýklarda olmasý gerekir. Yeni bir anayasa konsepti tam anlamýyla içselleþtirilmediði müddetçe, zaten belli partilerin asýrlýk yüküne ve deðiþimlerin önündeki en büyük engele dönüþmüþ maddelerin Türkiye’nin barýþýný týkamasý kaçýnýlmaz olur .
Bu noktada ‘kýrmýzý çizgiler yaklaþýmýnýn’ anayasa yapýmýnda temelden siyaset üretimini imkânsýz hale getireceði akýldan çýkartýlmadan ‘yeni anayasa perspektifi’ ortaya konursa yol alýnabilir. Zira hükûmet sistemimizden, devlet-vatandaþ iliþkilerinden, kurumlarýn yönetimi ve kurumlararasý iliþkiden, devlet-din iliþkilerinden ve cari hükûmet sistemimizden bu denli þikâyetin gerçekliðini test edecek þey de, yeni anayasa perspektifi olacaktýr. Aksi takdirde, sürekli þikâyet eden ama siyasetsizliðe gömülen bir muhalefet tescil edilecektir.