Yeni Anayasa yazým sürecinde ilerledikçe, çok hayati tartýþmalara kapý aralanacaðý anlaþýlýyor. Basýn özgürlüðü konusundaki tartýþma bitmeden, AK Parti’de yerel yönetimlerle ilgili bir rapor hazýrlandýðý bilgisi gündemimize düþtü. Basýna yansýdýðý kadarýyla, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Þartýna (AKYYÖÞ) getirilen çekincelerin kaldýrýlmasý, merkeze ait kimi yetkilerin yerele devredilmesi gibi öneriler söz konusu.
Raporu hazýrlayanlarýn, “Partimizi baðlamaz” þeklindeki mahcubiyetleriyle, raporun yeterliliði-yetersizliði tartýþmasýný bir kenara koyarak, paradigma deðiþiminin merkezinde yer alan ademi merkeziyetçilik konusuna deðinmek istiyorum.
Yeni Anayasa Platformu’nun yürüttüðü anayasa halk toplantýlarýnda ortaya çýkan sonuçlar, toplumun tamamýnda çok güçlü bir adem-i merkeziyetçilik eðiliminin bulunduðunu gösteriyor.
Vesayetçiliðin olmazsa olmazý
Toplumun merkeziyetçiliðe karþý çýkmasýnýn nedenleri daha derinlerde. “Merkez”in toplumdaki karþýlýðý yalnýzca, torpil, iþ kotarma, ihale, hizmetin geç gelmesi vs gibi, iþleyiþin hantallýðýndan kaynaklanan sorunlar deðil. Buna totalitarizm, homojenleþtirme, kültürel, dilsel, dinsel ve sair farklýlýklarýn merkezden programlanmýþ eðitim, adalet ve güvenlik aparatlarýyla yok edilmesini de eklemek gerekir.
Bu nedenle merkeziyetçiliðin, siyasi ve idari teþkilatlanma sorununun yanýnda, kültürel ve ideolojik boyutu da vardýr. Merkeziyetçiliðin merkezdeki egemeni halkýn onayýna ihtiyaç duymaksýzýn daimi muktedir yaptýðýný düþünürsek, merkeziyetçilikte ýsrarýn temelinde bir yerlerde ekonomik faktörün bulunduðu da anlaþýlýr.
Geleneksel olarak merkezi eðilimleri güçlü olmakla birlikte, Osmanlý devleti yerel ile merkez arasýndaki merkeziyetçilik tercihini daha çok siyasi yapýlanmadaki tasarruflarla sýnýrlý tutmuþtu. Ancak Ýttihatçýlýk’ýn ülkenin kaderine hakim olmasýyla durum deðiþti.
Merkeziyetçilik, siyasetin yanýnda, idari, kültürel, dinsel ve ekonomik alanlara da sirayet etti, onlarý kuþattý. Bu alanlardaki tüm bireysel, cemaat ve kültürel özerklikleri ortadan kaldýrdý.
Yani bu coðrafyada merkeziyetçilik yalnýzca siyasal iþleyiþ veya idari yapýlanmayla ilgili bir husus deðil. Aksine ülkenin kaderine egemen olan siyasal elitlerin totaliter politikalarýný hayata geçirme, toplumu homojenleþtirme ve kendi tasavvurlarýna uygun hale getirmenin hem aracý hem de ekonomik kaynaðýdýr. Kýsacasý toplum mühendisliðinin ve vesayetçiliðin olmazsa olmazý merkeziyetçi bir yapýdýr.
Hal böyle olunca, ayný geleneðin uzantýlarýnýn Cumhuriyeti de merkeziyetçi bir yapý olarak inþa etmeleri þaþýrtýcý olmamalý. Birinci meclisi bir darbe ile daðýttýktan sonra kurduklarý tek parti meclisince ademi merkeziyetçi 1921 Anayasasýný ilga etmeleri ve sonrasýnda Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý’ný kapatmalarýnýn ardýnda da bu gerçek var. Bir gerçek de þu ki, 1909’dan sonra yüz yýlý aþkýn süredir bu topraklarda daima merkeziyetçiler hakim oldu. Toplum mühendisliði projeleri hayata geçirildi. Katliamlar, asimilasyonlar, inançlara ve farklýlýklara baskýlar hep bu dönemin eseri oldu. Bilimcilik, seçkincilik, sosyal darwinizm ve Türkçülük bu dönemin alamet-i farikasý oldu.
Fransa ‘utancýndan’ kurtuldu
Baþta Kürt sorunu olmak üzere pek çok sorunun temelinde devletin merkeziyetçi yapýsýnýn bulunduðu inkar edilemez. Türkiye benzeri katý merkeziyetçi ülkeler, Kuzey Kore’de baþlayan sivilleþme kýpýrtýlarýna bakýlýrsa, pek kalmayacak gibi. Siyasi ve idari yapýlanmada örnek aldýðýmýz Fransa da merkeziyetçiliði 2002 yýlýnda “Cumhuriyetin Niteliklerini” deðiþtirerek terk etti. Yani bu utancý uzun süre taþýmak pek mümkün deðil. Tüm dünyada totaliter rejimler çökerken, totalitarizme imkan sunan bu sistemi korumanýn hiçbir anlamý yok, aksine zararý var.
Þimdi ilk defa bu gelenek çöküyor ve paradigma deðiþikliði imkan dahiline giriyor. Elbette ki adem-i merkeziyetçilik bu yeni paradigmanýn en ayýrt edici özelliði (olmak zorunda).
AK Parti’nin hazýrladýðý rapor bu nedenle tarihsel ve politik olarak doðru bir zemine oturuyor. Daha önce de bunun mücadelesini vermiþti.
Ancak AKYYÖÞ’ye uyum saðlayan Kamu Yönetimi Reformu’nun 2004 yýlýnda eski Cumhurbaþkaný Sezer tarafýndan veto edilmiþ, daha “light” reform çabalarý ise Sezer ve CHP’nin iþbirliðiyle Anayasa Mahkemesi tarafýndan engellenmiþti. Öyle ki, mevcut sistemde esaslý bir deðiþiklik saðlamasa da yerel yönetimleri biraz daha etkinleþtirmeye çalýþan küçük rötuþlar dahi “devletin birliði parçalanýr” kaygýsýyla engellenmiþti.
Süslü kelimelerin gölgelediði
Ademi merkeziyetçilik Türkiye’de gerçekleþtirilecek en tarihi ve hayati reform olmaya aday. Temel hak ve özgürlükler merkeziyetçi bir yapýda anlam ifade etmez. Konjonktürel olarak tanýnýr, ardýndan rafa kaldýrýlýr. Yani merkez hem tanýyan, hem de mahrum edendir. O güce daima sahiptir. Bu yüzden Türkiye’de esas reform Anayasada yazýlý özgürlük maddelerinin daha sofistike ve süslü bir þekilde kaleme alýnmasý deðil, devlet aygýtýnýn dönüþtürülmesi ve yurttaþlarýn bu aygýta hakim olmasýnýn saðlanmasýdýr. Ademi merkeziyetçilik bunun imkanýdýr ve mutlaka desteklenmelidir.
Ama bu sistemin Türkiye’de inþasý, mevcut yerel yönetimlerle de olacak þey deðil. Mevcut yerel yönetimler de yüz yýllýk karanlýðýn tasavvurlarýný yansýtan ve onlarýn arþivlerini temel alan hegemonik yapýlardýr.
Türkiye’de ademi merkeziyetçilik merkezin, yerelin ve hizmet yerinden yönetim birimlerinin bir bütün olarak yapýlandýrýlmasý ve yeni bir paradigma üzerine inþa edilmesiyle birlikte düþünülmek zorunda.
Zira yerel yönetimlerin güçlendirilmesi katýlýmcýlýðýn saðlanmasý ve toplumsal iradenin bir bütün olarak yerelden baþlayarak merkeze egemen olmasýnýn yoludur.
Muhtemelen biraz da bu nedenle baþta merkez bürokrasisi olmak üzere, toplum mühendisliði sevdalýlarý, Türk ve Kürt milliyetçileri ile merkezden ekonomik rant daðýtýmýna göre pozisyon almýþ sermaye gruplarý bu reforma pek sempatiyle bakmayacaklardýr.