Yeni bir dünyaya açılan kapı

Siyasi hayatımızda dönüm noktası sayılan ve bu tespiti fazlasıyla haklı kılan bir seçim var önümüzde.

Yarın milyonlarca seçmen sandığa giderek ilk kez doğrudan kendi cumhurbaşkanını seçecek. Bu seçimin sonuçları, siyasi hayatımızın mimarisini alt üst edecek ve bu kez kaçınılmaz biçimde pek çok siyasi aktör ve kurum tasfiye olacak.

Türkiye’de siyasi başarısızlıkların faturası seçmen tarafından kesilse bile, genelde adresine ulaşmıyor. Defalarca seçim kaybeden liderler ve partiler sanki hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyor. Deyim yerindeyse yaralarını sarıp bir sonraki seçime aynı söylem ve duruşla giriyorlar.

Peki bu kez neden farklı? Çok basit bir gerçek nedeniyle. Halk, siyasi sistemin baştan aşağı yenilenmesi anlamına gelen bu seçimde, herkesi bir yol ayrımına davet edecek. Ya yeni siyaset ya da yoldan çekil mesajı verecek.

Adaylar üzerinden konuşmak daha kolay belki. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, pek çok kez yaptığı gibi, ciddi bir siyasi risk aldı ve cumhurbaşkanı adayı oldu. Seçmenin yarısından bir fazla oy almanın zorluğu bir yana, Erdoğan, sembolik anlamlar taşıyan bir cumhurbaşkanlığını değil, devlet başkanlığını hedeflediğini de açıkça ilan etti.

Üç dönemdir ve yaklaşık oniki yıldır devam eden bir iktidarın ardından bu kararın sanıldığından çok daha riskli olduğunu gözardı etmeyelim. İster yorgunluk deyin, ister yıpranmışlık. Bu sürenin hayli uzun olduğu ortada. Üstelik gerek iç siyasette, gerek dış politikada, gerekse ekonomide çıta bir hayli yükseldi. Şimdi parlamenter sistemin omurgası değişmeden bu yükselişi cumhurbaşkanlığı sıfatıyla devam ettirmek gerçekten ciddi zorluklar taşıyor.

Tayyip Erdoğan’ı farklı kılan özelliği de burada aslında. İktidara gelirken yüksek bürokrasinin, özellikle de yargının kendisine yönelik hamleleri, bir de büyük sermaye ve medya eliyle ‘Artık muhtar bile olamaz’ diye dillendirilirken, geri adım atmadan zorlu yürüyüşüne devam etti. Üç dönemdir cumhuriyet tarihinin en güçlü başbakanlarından biri olarak icraatlarını sürdürüyor. Şimdi bir kez daha zoru seçerek cumhurbaşkanı adayı oldu.

Karşısındaki adayın, iki muhalefet partisinin yanı sıra çok sayıda küçük partinin desteği ile ortaya çıkması, aslında daha öncekilerden farklı bir durum değil. Kolay ifadesiyle statüko, biraz daha ayrıntısıyla Türkiye’yi yeniden siyasi sınırlarına mahkum etmek isteyen anlayışın sahipleri, farklı partilerin çatısı altında olsalar bile bu ‘yeni siyaseti’ bitirmek için var güçleriyle bir araya gelmiş durumdalar.

Böyle bir ittifakın, böyle bir bloğun anlamlı bir bütün oluşturması bir yana, geçici bir başarıya imza atması da mümkün değil. Birlikteler; çünkü eski Türkiye onlar için daha güvenli. Hesap vermiyorlar, başarısızlıklarına mazeret bulmakta zorlanmıyorlar.

Bu defa gerçekten kimse hesap vermekten kaçamayacak. Bu seçimin siyasi faturasını seçmen herkesin boynuna asacak. Çünkü seçmen, yeni siyasetin inşa edeceği yeni Türkiye’nin önünün kesilmesine engel olan herkesi tasfiye etmeye kararlı.

Tayyip Erdoğan için Çankaya Köşkü’ne çıkmak yeni dönemin ilk büyük adımı olacak. Önünde çok zor bir süreç var. Ama galiba en büyük zorluğu gibi görünen hamleyi yapabilirse önünde geniş bir siyaset alanı bulacak. Zaten üçüncü dönem kuralını koruyarak bu hamleyi yapacağını da ilan etmiş durumda.

Yeni siyaset hepimize nefes aldıracak. Sandıkta kendimizle başbaşa kaldığımız o kısacık an, bize bu dönemin kapılarını açacak.

Hadi hayırlısı.