Yeni bir “medeniyet” portresi!

Tarih büyük bir sahne.

Bu sahnede, medeniyetler bıraktıkları miraslarla tanınır ve anılırlar.

Osmanlı bir "Vakıf Medeniyeti" olarak bilinir.

Osmanlı, altı asır boyunca, tabiattaki bir kuşu, dağdaki aç bir hayvanın dahi sorumluluğunu üstlenerek bir medeniyet inşa etti.

Mısır, "Piramitler Medeniyeti" şeklinde anılmasıyla; çöl üzerinde ümitsizliğe düşmeden, tarihe imzasını atacak düzeyde bir uygarlığı imkansızlıklara rağmen şekillendirdi.

Mezopotamya, yazıyı insanlığa armağan etti; "Okur-Yazar Medeniyeti" unvanını hak etti.

Antik Çağ uygarlıkları, "Tarım Devrimi ve İpek Yolu" münasebetiyle dünyanın omurgasını değiştirdi ve ticari faaliyetlerin merkezi oldu.

Peki, günümüzde dünyanın süper gücü olarak kabul edilen devletleri, ideolojileri ve siyasi yöntemlerini bir "medeniyet" testinden geçirmeye kalksak ve anılması gereken bir isim vermeye çalışsak?

Sednaya: Karanlığın anatomisi

Suriye'deki Sednaya Cezaevi, buradan müşahede ettiklerimiz bile ülkemizdeki mültecilerin neden misafirimiz olması gerekliliğini ispat etmeye kâfi. Ekranlardan hanelerimize yansıyan muhaberatı ayna kabul edip döndürsek; hüzmeleri dahi bizi eritir.

Sednaya, bir mahkumiyetin ötesinde, vicdanların asit varillerinde eritilmeye çalışıldığı bir gayya çukuru.

ABD-İngiliz-Siyonizm iş birliğinde BAAS Rejimi altmış yıldır zulüm ettiği Sednaya'da.

Sednaya'dan mülhem ünlenmiş hapishanelerden sadece birkaç tanesine bakalım:

Guantanamo: Hukukun yokluğunda adalet!

ABD'nin işlettiği Guantanamo işkence kampı, "süper güç" kavramının karanlık yüzünü görmemize olanak sağladı yıllardır.

Meskûn tutuklular ne savaş suçlusu ne de adi bir mahkûm kategorisine giriyor. Hukukun yok sayıldığı, insan haklarının köpeklere çiğnetildiği, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet taktiklerinin nirvanaya ulaştığı raporları uluslararası örgütler tarafından tescillendi.

Ebu Gureyb: Utancın fotoğrafları

ABD'li askerlerin çarşaf çarşaf yayınladıkları fotoğraflarda gösterilenler üzerinden sanki bir müze algısı gibiydi. Alçaklarını, pisliklerini, ahlaksızlıklarını resmettikleri bir işkence müzesi.

Bütün dünya fotoğrafları gördü; sustu! Ebu Gureyb insanlığın bir hayvandan daha aşağı olabileceğini kanıtı olarak bizler için bir utanç sembolü oldu!

"Bizi kurtarmanızı beklemiyoruz, kafire nesne olmaktansa gelin bizi öldürün" diyen Ebu Gureyb'in kadınlarının intizarını unutacak mıyız?

Sde Teiman: İnsanlık dışı sınırların ötesi

Terör çetesi İsrail'in Filistinli Müslümanlara yönelik uyguladığı zulümle; insan şerefinin şerefsizler eliyle nasıl ezildiğini göstermek adına gayret ettikleri bir zindan çukuru.

İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılaması için kullanmak zorunda oldukları el, ayak ve gözlerinin bağlanmasıyla, insanlıkları gasp ediliyor. Terör çetesi İsrail'in toprak işgalinin yanında insanlık şerefini de gasp ettiği bir hapishane.

Gazze: Dünyanın en büyük açık hapishanesi

Terör çetesi İsrail ablukası altındaki Gazze, milyonlarca insanın açık havada nefes alamadıkları bir açık hava cezaevi.

ABD-İngiliz-Siyonizm iş birliğinin kininden sızan irinle, duvarla ve dikenli çitlerle çevrili bir açık hava cezaevi!

Gazze'den semaya yükselen "Ârun aleyküm" nidaları kulaklarımızdan silindi mi?

"Ümmetinin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum" diye haykıran Şeyh Ahmed Yasin'in şekvası Allah'a ulaşmadı mı zannediyoruz?

Gazze bir insan metaforu. Kur kurabilirsen! Dinle dinleyebilirsen! Anlat anlatabilirsen!

Tora Hapishanesi: Mısır'ın kanlı zindanı

Tora Hapishanesi, İngiliz parlamentosunun direktifleriyle yönetim biçimini belirleyen zalim Mısır diktasının muhaliflerini mengeneyle susturduğu işkence zindanları.

Tiyatral mahkeme salonlarında dünyaya gösterdiklerinin hemen akabinde Mursi ve İhvan liderlerinin ölümüne sahne oldu bu cezaevi.

Alcatraz: İşkencenin evrensel atası

Yazıya aldığım ve yüzlerce benzerinin atası Alcatraz, bugün bir müze olarak turistleri ağırlıyor olsa da 150 yıl boyunca dünyanın dört bir yanında yankılanan işkence yöntemlerinin prototipi burada şekillendi.

Ortadoğu'dan Güney Amerika'ya, Asya'dan Afrika'ya kadar yayılan işkence kültürü, bu zindanların mirası olarak dünya tarihine kazınmaya devam ediyor.

Hapishaneler, suçlunun rehabilitesi için, ıslahı ve ehlileşmesi için inşa edilmiştir. Ve fakat ABD-İngiliz-Siyonist ittifakı, rejimlerine itaat etmeyenleri "demokrasi getireceğim" şekeriyle aldatıp sindirmek ve yok etmek için tuğla üstüne tuğla koydu.

Bir yanda insanlığın faydasına olabilecek her şey için fevkalbeşer çalışan medeniyetlerin mirası; diğer yanda mezalim ve adaletsizlik üzerine kurgulanmış bir güç sisteminin mirası!

Sorumu tekrarlayayım:

Günümüzün "süper güçlerinin" bırakacağı mirasın ismi ne olurdu?

"Vakıf Medeniyeti" ve "Okur Yazar Medeniyeti" olarak anılanların olduğu bir tarih zemini, ABD-İngiliz-Siyonist iş birliğinin bırakacağı mirası, zulüm ve işkenceyle süslenmiş "Hapishaneler Medeniyeti" olarak kayda geçirecektir.