Yeni bir ‘One Minute!' çekmenin zamanı!

'Twitter' firması, Amerikan siyasetine müdahale etmeye kalkışabilir. Çünkü, Amerikan şirketidir.

Nitekim, Amerikan Meclisi olan Kongre binasına, 6 Ocak günü yapılan baskın sırasında, Trump henüz Başkan iken bile, mesajlarında, 'şiddet çağrısı olduğu ve ülke birliğini tehdit ettiği' gibi gerekçelerle, onun 'twitter' ve 'facebook' gibi hesablarını kapatması dünyayı bile şaşırtmıştı.

Şimdi anlaşılıyor ki, bu gibi 'küresel' iletişim şirketleri, USA dışındaki ülkelere de aynı numarayı yapabileceğinin bir örneği olarak Türkiye'yi seçmek cür'et ve küstahlığında bulunmuş ve İçişler Bakanı Süleyman Soylu ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Boğaziçi Üni.'deki fitne hareketlerini suçlayan 'tweet' mesajlarını engellemiştir.

'Uluslararası Haberleşme İmparatorluğu'nun haydutlaşması mesâbesinde olan bu uygulama, hangi siyasî hareket için yapılırsa yapılsın, aynı şekilde karşı çıkılması gereken bir emperial müdahaledir ve yarınlarda, Başkan Erdoğan'ın mesajlarına da dokunulacağının bir işaretidir.

Ama, bu karşı çıkmayı herkesten önce protesto etmesi gerekenler de, Boğaziçi Üni.'deki eylemleri sürdürmeye çalışan gruplar olmalıydı. Çünkü, bu gruplar, emperial güç odaklarının kendi üzerlerine şemsiye açtığı bir kukla durumuna düşmüşler- düşürülmüşlerdir.

Bu grupların, 'Biz terörist değiliz' gibi beyanlarının inandırıcı olabilmesi için, ellerine bir fırsat geçmiştir. Şimdi artık, o grupların yapacakları ilk iş, bir rektör için yükseltilen 'İstemezük!' mızıkçılığıyla memleketin siyasî atmosferini bulandırmaya çalışmak değil; emperial odakların ülkemizin istiklâline müdahaleye kalkışmasına karşı çıkmaktır.

Kezâ, bir 'Uluslararası iletişim imparatorluğu'na dönüşen bu gibi şirketlerin, bağımsız bir ülkenin iç ve dış siyasetini düzenlemek çabası karşısında, onlara da bir 'One Minute!' çekme noktasına gelmiş bulunuyoruz.

Esasen, bu konuda bir hayli gecikme de olmuştur. Çünkü, bu uluslararası iletişim şirketlerinin programlarında, ticarî reklâm adı altında neler yayınladıkları, bir milletin ahlâkî ve itiqadî temellerini ve bir kısım terör örgütlerinin veya mazlûmiyet postuna bütünmüş, kimliğini gizleyen odakların ve bir devletin istiklal ve hâkimiyetinin aslî sütunlarını dinamitleyecek en frensiz terör ve şiddet teşvik ve tahrikçiliği yaptığını görmemek için, kör olmalı..

Bu 'iletişim' araçları, evet, bir takım kolaylıklar sağlıyor olabilir; ama, bir devletin ve bir milletin iradesiyle, hâkimiyet ve istiklâliyle oynamak noktasına gelmişlerdir.

Artık, bütün yabancı 'iletişim' şirketlerine, sadece bir kısım siyasî liderlerin mesajlarına sansür uygulamaya kalkışmaları dolayısiyle değil, ahlâkî ve itiqadî bünyemizi oklarına hedef yapan programları dolayısiyle de, kesin bir tavır takınılmalı ve bize yönelik yayınlarının genel çerçevesini belirlemek hak ve yetkisinin sadece bağımsız olan Türkiye'ye aid olduğu ve aksi halde yayın hakkının ibtal edileceği, eğer, bir suç varsa, onu belirleyecek ve gerekli adlî tedbirleri alacak olanın Türkiye devleti olduğu açıkça ortaya konulmalıdır.

Aksi halde, bu 'haber imparatorluğu'nun müdahaleleri, bir 'küresel diktatörlük faşizminin ayak sesleri' olarak, bundan sonra daha da güçlü şekilde hissedilecektir.

EMPERİAL ODAKLAR, 'EVET, DARBELERİ BİZ YAPARIZ!' MI DİYECEKTİ?

Amerikan emperyalizminin güç odaklarının Süleyman Soylu'ya yönelik kızgınlık ve uygulamalarının temelinde, onun, geçen gün, '15 Temmuz 2016 Darbe teşebbüsünün arkasında Amerika'nın olduğu'nu söylemiş olması yatmaktadır.

ABD Dışbakanlığı Sözcüsü Ned Price, bu 'suçlama'yı 'stratejik müttefiklik ve NATO üyeliği statüsüyle bağdaşmayan asılsız ve sorumsuzca iddialar' olarak nitelemiş ve 'o darbe teşebbüsünü ABD'nin ilk anda derhal kınadığını' ileri sürmüş..

Biz de inanalım, değil mi?

NATO üyesi ülkelerin ordularının, NATO'nun beyni durumunda olan Amerikan emperyalizminin bilgisi ve ilgisi olmadan bir askerî darbe için bir adım bile atamıyacağını geçmişte yaşanan bütün askerî darbelerde de görmedik mi?

TSK'nın 1960, 1971, 1980, 1997 Askerî Darbeleri'nde, Amerika'dan 'Okey' alındığını, Amerikan belgelerinde de görmedik mi?

15 Temmuz gecesi, henüz 23.30 sularında, Amerikan FOX tv kanalında, ABD'nin o zaman BM.'de Daimî Baştemsilcisi olan John Bolton, 'Türkiye'de evet bir askerî hareketlilik var.. Eğer askerler başarılı olursa, bu laikliğin güçlenmesi olur; tersi olursa, bu da, laik rejimin zayıflamasına yol açar.. Ama, Erdoğan devrilirse, onun için gözyaşı dökmem.. Çünkü, o Türkiye'yi bir İslâm Devleti'ne götürüyor ve Amerika'nın dostu değil..' gibi lafları etmemiş miydi?

Ve bABD, o darbenin halk dayanağını teşkil ettiğini düşündüğü FG. Hareketi'ni kukla olarak kullanmışken, Türkiye'nin bu husustaki binlerce sahifelik dosyalarına rağmen, o kişiyi ve avânesini teslim etmemekte direnmemiş midir?

Ne o, yoksa, halkımızın destansı direnişiyle yüzlerce kurban ve binlerce yaralı vererek, başarısızlığa uğrattığı o darbeyi, Amerika'nın, 'Biz yaptırmıştık..' demesini mi bekliyecektik?

12 Eylûl 1980'de, Amerikan Başkanı Carter'a, 'Bizim çocuklar başardı!.' diye haber verildiğini; ve kezâ, 28 Şubat 1997 Darbesi günlerinde de, TSK'nın en üst makamlarından birinde bulunan çevik bir general'in, Amerikan Dışbakanı Madeline Albright'a, 'Erbakan Hükûmetini devirmekte kararlı olduklarını' söylediği zaman, Albright'ın da, 'Meclis aritmetiği yoluyla devirin..' diye yol gösterdiğini unuttuk mu?