Yeni bir tarz-ı siyasetin habercisi gelişmeler

Ülkemiz Türkiye ilerliyor ve gelişiyor, buna hiç kuşku yok.   Türkiye eski tarz-ı siyasetten çok çekti.

70’lerin, 80’lerin, 90’ların tarz-ı siyasetinin ülkemize maliyeti çok ağır oldu.

Düşük gelir kapanı, çok düşük standartlı demokrasi, askeri vesayet ülkeyi krizlerden krizlere, 79’a, 94’e, 99’a, 01’e sürükledi, küçük bir azınlık dışında herkes perişan oldu.

2000’li seneler, Derviş reformları, 2003 sonrası doğru politikalar eski tarz-ı siyasetin değişim sinyalleri ile örüldü ve Türkiye bu yeni örgünün nemalarını dolu dolu yaşadı.

Askeri vesayet fiiliyatta geriledi, kişi başına gelir on bin doların üzerine çıktı, kürt meselesi konuşuldu, çözüm arayışları egemen oldu, bugün ne mutlu gençler ölmüyor, geniş muhafazakar kesimlerin kişilik alanlarına yapılan baskılar kaldırıldı.

Bu yazım 2014 senesinin ilk yazısı ve 2014 senesinin ve sonrasının, yeniden, yeni bir tarz-ı siyaseti gerektirdiğini görüyorum.

Türkiye son on senenin demokratik, iktisadi kazanımlarını yitirmeden yeni bir atılımın ihtiyacını yaşıyor, özellikle kurumlarını yeniden düzenleme mecburiyeti kendini ağırlıklı olarak hissettiriyor.

Askeri vesayetin gölgesinde siyaset Türkiye’yi uçurumun eşiğine getirmiş idi, bu sıkıntı umarım aşıldı ama şimdi de, aklıma Özal geliyor, yeni bir transformasyon dalgası gerekiyor.

Son zamanların tartışmaları, olayları bazı mecburiyetleri, görmek isteyenler için, aşikar kıldı.

Yeni bir tarz-ı siyaset gerekiyor ama esas gereken bu yeni tarz-ı siyaseti çerçeveleyecek kurumlar.

Siyaseti sona saklayıp ekonomi alanında yeni bir tarz-ı siyaset için zorunlu gördüğüm konuları sayacağım.

Görülen, anlaşılan o ki, sivrisinek üreten kurumlar durduğu sürece ahlakın önemi, belirleyiciliği ikinci planda kalıyor.

Mevcut kamu ihale kanunu ile, çok net, yeni tarz-ı siyaset olanaksız.

Devlet yardımlarını, geniş kesimler teşvikler adıyla tanıyor bunları, çevre ve araştırmayla sınırlamadan da yeni bir tarz-ı siyaset çok ama çok zor.

Kamu bankaları, bağlı oldukları bakanlıkların iyi niyetinden bağımsız olarak, kurumsal yapılarının bir gereği olarak, Türkiye’yi büyük bir hızla eski tarz-ı siyasetin bataklığına çekiyorlar.

Türkiye ekonomisinde en önemli ve kadim kavga verimlilik artışı bazlı bir arayışla rant üretme arayışının kavgasıdır.

Bu kavgadan, rant üreten kurumlar ayakta kaldığı sürece hep rant arayışı galip çıkacaktır zira kolay para oradadır ama bu kolay para ülkeyi büyütmez, büyütse idi, 70’lerde, 80’lerde, 90’larda büyütür idi.

Bugün için de insanları kolay paranın esiri yapan en büyük rant kapısı imar konularıdır, bu alanda da çok radikal reformlar gerekmektedir.

Bu alanlarda ilerleme sağlanmaz ise, çok net ifade ediyorum, Türkiye eski tarz-ı siyasete dönme riskini taşımaktadır, bu riskin realizasyonunun maliyeti ise yeniden fakirlik, yeniden askeri vesayettir.

Eski kurumlar ama yeni kadrolarla galiba 2003 sonrası atılım sürecinin sonuna gelindi.

Kadrolar değişir, değişmez bu çok önemli değil, bir iktisatçının da ilgi odağı burası değildir, ama yeni bir kurumsal yapılanmanın şart olduğu ortadadır.

Yeni bir transformasyon dalgası çok daha rekabetçi, her tür ihalede eşik değerin sıfırlandığı bir yeni rekabet kanununu, devlet yardımlarının çevre ve araştırma ile sınırlandırılmasını, kamu bankalarına siyasal görevler verilmemesini (bütçe ne işe yarar?), demokratik meşruiyeti olan kurumlar tarafından yapılmış imar planlarının parsel, ada bazında değiştirilmesinin anayasal olarak yasaklanmasını gerektiriyor bugün.

21. yüzyılın sermaye birikimi, büyüme patikaları artık kamu ihalelerinden, devlet yardımlarından, kamu bankalarından, imar rantlarından değil, faktör verimlilik artışlarından geçecek, bunu iyi görenler iktidarlarını sağlamlaştıracaklar.

Siyasete gelince; bir ülkede MGK denen bir skandal kurum anayasal bir kurum ise, sadece örnek olarak veriyorum, o ülkede demokrasiden, hukuk devletinden bahsetmek zorlaşır, demokrasinin ve hukuk devletinin olmadığı bir yerde de sürdürülebilir büyüme yoktur ve olmayacaktır.

Gelin, kayıkçı kavgası yapmayalım, kurumlarımızı, ihale kanunundan MGK’ya kadar düzeltelim, yenileyelim, fazlalıkları atalım. 

Bu işleri yapmaya aday siyasi hareket, bir silkelenme yaşayarak, hala AK Parti gibi gözüküyor.