Yeni CHP neden iflas etti?

AK Parti iktidarı, 10 yıl boyunca çok çetin sınavlara maruz kaldı. Herhangi bir iktidarın 10 yılda bir başına gelebilecek ve onu derinden sarsabilecek onlarca olay, sorun ve kriz bir anda AK Parti’nin başına geldi. İktidar, bu sınavların hepsinden başarıyla geçerek gücüne güç kattı.

Muhalefet ise önüne gelen hiçbir fırsatı değerlendirememekle birlikte, birçok olayı kendisi için varlık yokluk sınavına dönüştürdü. Kemal Kılıçdaroğlu ile ‘yeni’ olmaya çalışan CHP, üç hadisede tam anlamıyla kendi siyasi iflasını hazırlayan bir pozisyon geliştirdi. Şu üç hadise CHP’yi kendi içinde krize sürüklemekle kalmamış, ulusal ve uluslararası bir aktör olmasını da zayıflatmıştır:

1. Ergenekon’a bakış, 2. Çözüm sürecine bakış, 3. Suriye’ye bakış.

Vesayetçi güç odaklarının kurduğu siyasi hegemonyaya son verilmesi, milli iradenin güç kazanması, siyasi iktidarın muktedir olması, asker-sivil ilişkilerinin normalleşmesi gibi konular demokratikleşme mücadelesini ifade ediyor. Bu mücadelenin önemli bir boyutunu ise Ergenekon’dan Balyoz’a kadar devam eden davalar oluşturuyor. CHP’nin bu konuda geliştirdiği ‘avukatlık rolü’ yeni CHP’ye uygun düşmeyen bir siyasi pozisyon olarak algılandı.

27 Nisan bildirisinin ardından gerçekleşen 22 Temmuz seçimleri ve 12 Eylül referandumu ‘demokratik bir devrim’di. CHP, 27 Nisan’da da, 12 Eylül’de de sivilleşmenin ve demokratikleşmenin tarafında durmadı. Askeri vesayetten medet uman karakteri, CHP’nin klasik devletçi yüzünü daha da perçinledi.

CHP, tek tipçi, dayatmacı, inkarcı, baskıcı devlet aklının ürettiği siyasi evreninin politik ikliminden kopamadı. Ulus devletin eritmeye çalıştığı dini, etnik, mezhebi kimliklere sağır kesilmeye devam etti. Ne Müslümanların halet-i ruhiyesini anlamaya çalıştı, ne gayrı Müslimlerin yaşadığı sorunları... Sünnilerin de Alevilerin de dertlerini dert edinemedi. Kürt sorununu doğuran siyasi zihniyetle hesaplaşamadı. Çözüm sürecinde sergilediği tutum, CHP’nin statükocu genetiğini bir kez daha ortaya koydu.

Suriye politikası, CHP’nin üçüncü dünyacı algısına güç verdi. Esad-Erdoğan, Suriye-Türkiye benzetmeleri Kılıçdaroğlu’nun uluslararası itibarını ve inandırıcılığını yerle bir etti. İran-Rusya-Suriye ekseninde kendini konumlandıran CHP, ölçüsüz değerlendirmeleriyle Avrupa Sosyalistlerinin bile tepkisini çekti.

Bugün CHP’nin söyleyeceği sözler ne Avrupa’da, ne Türk dünyasında, ne de İslam dünyasında ciddiye alınacak haldedir.

***

AK Parti 10 yıl boyunca doğru bir strateji izleyerek kendi gelişimini Türkiye’nin gelişimine endeksledi. Türkiye’nin büyümesi için attığı adımlar, doğal olarak kendisini de büyüttü. İktidarın yaptığı her şeye kökünden karşı olmak şeklinde tutum üreten CHP ise Türkiye’nin lehine olacak her şeye karşıtlık üretti.Özelleştirmelerden demokratik reformlara kadar her alanda ‘kayıp’ üzerine hesap yaptı ve kendisi kaybetti.

CHP, seçkinci elitlerin dünya görüşünü ve yaşam tarzını tek veri ve mutlak hakikat olarak gören anlayıştan kopamadı. Halkla kucaklaşmakla popülizm yapmayı birbirinden ayıramadı. 1990’lardan itibaren bazı SHP’li belediyelerin başlattığı sosyal sahiplenmeyi, halkla doğrudan teması ve varoşlarla kucaklaşmayı geliştiremedi.

CHP bu haliyle siyasi iflasa sürükleniyor. Çünkü ne yeni bir siyaset anlayışı ve politika ortaya koyabiliyor, ne de halihazır aktörlerin böyle bir vizyonu ve potansiyeli var. Bu aktörlerle ve bu anlayışla CHP’nin herhangi bir iddia sahibi olabilmesi imkansız görünüyor.