‘Yeni Dönem’ için somut öneriler

Bugün Türkiye, tarihi günlerinden birini yaşıyor. AK Parti Kongresi’nin nasılsa sonucu -Genel Başkan- belli diye düşünmeyin, buradaki dinamik ve parti yönetimi seçimi bize Türkiye’nin ‘yeni yolunu’ da anlatacak. Bu açıdan bu kongre, bana göre, ekonomiden dış politikaya kadar olan tartışmalara da kesin bir cevap vermiş olacak. Buradaki dinamiğin, Erdoğan’ı seçilmiş Cumhurbaşkanı yapan halk iradesine bağlı olarak devam edeceğini ve bunun da Kongre’nin heyecanına, siyasi vurgusuna ve sonucuna yansıyacağını düşünüyorum.

Yine bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz kararı var; bu karar, artık bunca ‘dış’ baskı ve tehditten sonra politik bir karardır ve TCMB, politik ve teknik olarak ‘dışarıya’ bağımlı olmadığını, bağımsız olduğunu gösterecektir diye umuyorum. Bu açıdan tam şimdi, özellikle ekonomide bundan sonra ne olacak sorularına, bir ölçüde cevap da almış olacağız.

Ama ben yine de, bütün bunlara rağmen, Türkiye’yi şimdiye değin soyan ekonomi-politikalarından vazgeçmeyi ‘macera’ olarak görenlere de bir cevap vermek istiyorum.

Bugün Türkiye gibi ülkelerde ezberletilmiş ortodoks neoliberal reçeteler yerine, alternatif çıkışın ve yeni bir büyüme-kalkınma persfektifinin modellemesi ve teorik altyapısının ipuçları mevcuttur. Bu konuda, her ülkeden iktisatçılar yüzlerce çalışma yapmışlardır. Ama hâlâ bizde, Milton Friedman’la zirveye ulaşan neoliberal gelenek tek mutlak iktisat gerçeği imiş gibi anlatılıyor. Bu hazindir. Bunun dışına çıkılırsa macera olur deniyor; esas macera, bugün kör gözüm parmağına bu bitmiş neoliberal teoriyi uygulamaktır.

O halde ne yapmalıyız? İşte kanıtlanmış cevaplar...

Somut Öneriler:  Hemen CEKOYK kurulmalı

Öncelikle Cumhurbaşkanlığı makamına ve müessesesine doğrudan bağlı bir üst Ekonomik Koordinasyon ve Yürütme Kurulu (CEKOYK) kurulmalıdır. CEKOYK, hükümetin ve devletin nezdinde faaliyet gösteren tüm ekonomi ile kurumlarının, Türkiye’nin hedef ve vizyonu çerçevesinde koordinasyonunu sağlamalı ve CEKOYK bünyesinde şu enstitüler oluşturulmalıdır. 1) Türkiye Bilim ve Teknoloji Enstitüsü 2) Türkiye Bilişim ve Telekomünikasyon Enstitüsü 3) Türkiye Enerji Enstitüsü 3) Türkiye İşçi ve Çalışma Enstitüsü 4) Türkiye Sanayi ve İhracat Enstitüsü 5) Tarım ve Tarım Politikaları Enstitüsü.

Bu enstitülerin işlevlerini bilinen ve başarılı olmuş bir deneyimle anlatayım.

G.Kore’de devletin ilk önce sanayi sonra da bilgi toplumuna geçişini yapmak için oluşturduğu program ve müesseseler, kesinlikle kapalı-otarşik bir ekononomi ve piyasa dışı uygulamaları içermez. Ve bunun için de başarılı olmuştur. Örneğin 1973’te, 1973 krizinin hemen başında, G.Kore, ihracatçı bir sanayiyi öne çıkarmak için, Ağır ve Kimya Sanayi Programı’nı (AKSP) öne çıkardı. Bu program, rekabetçi bir ihracat için ana sektörlerde, (demir-çelik, petro-kimya, elektronik makine) doğrudan yatırım teşviklerini öne çıkarıyordu.

Çok önemli dersler

Kore, bu dönemde -1970-1985- sanayinin temel alanlarında küresel rekabet şansı yakalamaya çalıştı. Küresel rekabet yapabilecek sanayi ve kurumlar adeta, aktif bir planlamayla yukarı çekildi ve piyasa girişleri serbestleştirildi. Bu program, Kore’yi tarım ağırlıklı bir ekonomiden rekabetçi bir sanayiye sıçrattı. Sonra 1985’te Kore, sınai ve teknolojiyi birlikte geliştirecek programı devreye soktu ve sektörel teşviklerden vazgeçilip doğrudan teknoloji ağırlıklı teşviğe geçildi. Bu dönemde, bizim yukarıda önerdiğimiz çerçevede şu enstitüler devreye girdi; Kore Bilim ve Teknoloji Enstitüsü (KAIST), Kore Elektronik Teknolojileri Enstitüsü (KIET), Kore Elektronik ve Telekomünikasyon Araştırmaları Enstitüsü (KETRI), Kore Teknoloji Geliştirme AŞ (KTDC). Bu yapılar bizim yukarıda önerdiğimiz devletin bütüncül vizyonuyla oluşturulan en önemli kurumlardı.

Bu enstitüler ve müesseseler, teknoloji üretiminde ve Ar-Ge yatırımlarında çok önemli bir dışsallık oluşturdular. Ayrıca bu enstitüler, bugün bizim dünya markası olarak kullandığmız elektronik ve haberleşme ürünlerini üreten küresel Kore şirketlerinin yetişmiş eleman ihtiyacını karşıladı. Ama en önemlisi, yerli özel sanayinin üstlenmeyeceği ilk teknoloji oluşturma ve bunun altyapı maliyetini üstlenerek, burada Kore’yi küresel Batı tekellerine yedirmediler ve teknoloji rantı yoluyla ülkenin dışarıya milyarlarca dolar kaynak aktarmasını önlediler.

Hemen uygulanabilir açık ekonomi

Bunun dışında bu dönemde devlet, bütün Ar-Ge faaliyeti ekipmanlarının ithalinde liberasyona gitti. Yani bu politika sanıldığı gibi, tümden korumacı bir çerceveye oturmadı. Selektif liberasyon ve yönlerdirme uygulandı. Ama bütün bu dönemde Kore, batılı eğitimi aynen kopya etmedi, kendi kültürü, tarihi ve buradan süzülmüş ahlaki değerleri öne çıkaran, ama bilimi ve teknolojiyi bunun üzerine ekleyen bir eğitime önem verdi ve bu yönde reformlar yaptı.

1997 Krizi’nden sonra da çok büyük bir mali ve sınai konsolidasyona gidildi; devletin de yönlendirmesiyle ihracatçı büyük gruplar uzman oldukları rekabetçi alanlarda öne çıktılar. Ve bu dönemde, sanayi-bilgi toplumunu destekleyecek para ve maliye politikaları uygulandı. Merkez Bankası kesinlikle bu çizgiyi destekledi.

Soygunun iki yolu

Böylece gelişmekte olan ülkelerin dışarıya kaynak aktarmasını sağlayan iki ana mekanizmanın damarları kesildi. Birincisi; ülke, küresel Batı tekellerinin teknoloji rantıyla dışarıya kaynak aktarma mekanizmasını tam tersine çevirdi. G.Kore’nin yarattığı teknoloji ile teknoloji rantı, ülke içinde kaldı ve dışarıdan da bu sayede kaynak geldi; ikincisi para ve maliye politikaları, bu stratejiyi destekleyen politikalar olduğu için, faiz ve kur arbitrajı yoluyla da dışarıya kaynak aktarılmadığı gibi, ülke elde ettiği teknoloji avantajı ile yüksek katma değerli mal ihraç eden bir ekonomi oldu ve gereksiz borçlanma, hem özel sektörün sırtından düştü hem de devletin...

Türkiye, şimdi Kore’den avantajlı

Şimdi gelelim bize, tabii ki bu çizginin ve modelin tıpkı basımını önermiyoruz. Ama genel strateji bellidir. Ve işte gördüğünüz gibi, kanıtlıdır. Üstelik Türkiye, tam şimdi, Avrupa ve Asya’nın enerji ve transit pazar geçişlerinin tam ortasında bir ülkedir ve bu avantajını Erdoğan’la birlikte kullanmaya karar vermiştir. Üstelik yeni Başbakan Davutoğlu’nun, şimdiye değin uyguladığı dış politika çizgisi de bununla örtüşmektedir. Bütün bunlar için kaynak var mı diye sormayın, öyle çok kaynak var ki bu ülkede, şu faizle dışarıya aktardığımız kaynağın onda biri ile bile bunların hepsini yaparız.