Seçimler sonrasýnda Türkiye’nin dýþ politikasýnda hem kalýnan yerden devam edilecek, hem de yeni adýmlar atýlabilecek.
Kalýnan yerlerden kasýt, büyük ölçüde sorunlar. ABD ile Suriye, PKK, F-35, her iki ülkedeki tutuklular gibi epeyce uzun bir sorun listesi bulunuyor. AB ile sadece müzakereler fiilen donmuþ durumda deðil; kamuoylarýndaki olumsuz yaklaþýmlar, mülteciler konusundaki anlaþmazlýklar, siyasi ve diplomatik uyumsuzluklar devam ediyor.
Kýbrýs, Filistin, Suriye’nin geleceði meselesi, Doðu Akdeniz ve Karadeniz’deki enerji mücadeleleri ile Ortadoðu’daki hemen her ülkeden kaynaklanan sorunlar da aynen varlýðýný sürdürüyor.
Seçimlerin erkene alýnmasýnýn en büyük faydasý, iç siyasette oy kazanma öncelikli sürecin kýsa sürmesi oldu. Seçimlerin bu þekilde sonuçlanmasýnýn en büyük faydasý ise her alanda daha hýzlý, daha rasyonel daha yaygýn politikalar üretilebilecek olmasý. Zira ne dünya duruyor ne de sorunlar kendiliðinden buharlaþýyor.
Türkiye’nin dýþ politikasýnýn merkezinde terörle mücadele bulunuyor. Hemen her ülkeyle iliþkileri bu konu belirliyor, kimi Türkiye’nin terörist saydýðýný terörist olarak görmüyor, kimi Türkiye’nin mücadelesini düþmanlýk, kimi dostluk olarak deðerlendiriyor. Terörle mücadele konusunun bundan sonra da Türkiye’nin dýþ politikasýndaki aðýrlýðýný sürdüreceði öngörülebilir.
Terörle mücadele konusunda siyaseten bir devamlýlýk olacaðý açýk... Ancak yeni sistemin kazandýracaðý hýz, uzmanlardan oluþan çevre gibi bir dizi faktör sayesinde terörün dýþ politikayý belirleyici unsur olmasýna son verilebilir. Diðer bir ifadeyle, terörle mücadele konusunun diðer devletlerle anlaþmazlýk konusu olmasý yerine tam da üzerinde anlaþma saðlanacak konu haline getirilmesi mümkün olabilecek.
Bu noktada kast edilen, siyasetin ana hatlarýnýn iktidar partisi ve cumhurbaþkaný tarafýndan saptanmasý, ancak uygulayýcýlarýnýn ve mutfaðýnda görev alanlarýn kendi baþlarýna siyaset üretme kaygýsý taþýmayacak olmalarý. Bu durumun rasyonel ve objektif verilerin karar alýcýlarýn önüne gelmesini saðlayacaðý öngörülebilir.
Yeni dönemde yeni yönetimle birlikte Türkiye’nin öncelikle ABD ve Batýlý ülkelerle iliþkilerini normalleþtirme, ardýndan Ortadoðu ülkeleriyle iliþkileri yeniden deðerlendirme giriþimlerini görecek gibiyiz. Zira “batýlý” ülkelerle olan hemen tüm anlaþmazlýklarýn esas nedeni, doðrudan Türkiye’den kaynaklanmýyor; Türkiye’nin Ortadoðu ve hatta Rusya ile iliþkilerinden kaynaklanýyor. Dolayýsýyla sorunun kaynaðýna yönelmek, etrafýndan dolanmaktan daha yapýcý sonuçlar verebilecek.
Seçimler öncesinde baþlayan, ancak hýz kazanamayan temel politika, “denge” olacak. Gerek AK Parti’nin seçim beyannamesinde yer alan hususlar, gerekse Cumhurbaþkanýnýn söylemleri, bundan böyle iktidarýn doðu-batý, kuzey-güney iliþkilerinde Türkiye’yi bir denge oyuncu haline getirme arzusuna iþaret ediyor.
Seçimlerin hemen ardýndan açýklandýðý gibi, iktidar eksikliklerini de hýzla deðerlendiriyor. Bu çerçevede dýþ politikada da muhtemelen ele alýnacak baþlýklar olacak. Bu noktada yeni yönetimin üzerinde duracaðý iki konu olmalý. Biri, karar almayý gerektiren konularda toplanan tüm bilgilerin farklý kaynaklardan test edilmeden deðerlendirmeye alýnmamasý. Diðeri de kamu diplomasisinin yeniden ve daha kapsamlý biçimde ele alýnýp kurumsal düzenlemesine gidilmesi.
Eksiklerin kapatýlacaðý, yeni adýmlarýn atýlacaðý bu dönemde sadece siyasilerin ya da karar alýcýlarýn “iyi” iþler yapmasý beklenmeyecek, hepimizin iþini iyi yapmasý gerekecek.