Türkiye’de dün itibariyle yeni bir dönem baþladý; siyasetin neresinde durursanýz bunu kabul etmek zorundasýnýz. Baþbakan Erdoðan, resmen halkýn seçeceði Cumhurbaþkaný adayý... Ama Türkiye’deki bu yeni dönem, ayný zamanda, Avrupa’nýn doðusundan Ortadoðu’ya, oradan Kafkasya ve Afrika’ya kadar olan coðrafyada çok önemli ekonomik ve siyasi sonuçlar doðuracak. Erdoðan’ýn Cumhurbaþkaný adayý olmamasý için bir yýlý aþkýn süredir nelerin döndüðünü biliyoruz. Peki neden Erdoðan üzerinden -AK Parti’yi de aþarak- darbe ve kalkýþmaya kadar varan ve Türkiye’de Mýsýr-Ukrayna arasý bir sonucu tezgahlamaya çalýþtýlar? Bu soruyu tam bugün herkes sormalý ama bu sorunun tek bir cevabý yok. Bu sorunun ekonominin ve siyasetin tüm alanlarýnda ayrý ayrý sayýsýz cevabý var. Ýþte bu sayýsýz cevaplar içinden biz süreci belirleyecek önemde olanlarý buraya aktaralým.
Yeni bir vizyon...
2011 Haziran seçimlerinin hemen sonrasýnda Erdoðan, çok açýk olarak, Türkiye’nin -bkz; seçim sonrasý balkon konuþmasý- bölgesinde etkin bir dýþ politika uygulayacaðýný ve ‘ustalýk’ dönemi olarak tanýmladýðý bu dönemde partisinin vizyonuna yönelik hedefleri daha da öne çýkaracaðýný söylüyordu.
Bu vizyon aslýnda, bir bakýma Erbakan’ýn 28 Þubat’la kesilen yolunu tamamlayacak hedefleri de içinde barýndýrýyordu. Ama öte yandan, Erdoðan’ýn vizyonu, ‘milli görüþ’ çizgisini de aþan, soðuk savaþ sonrasýnýn yeni koþullarýný takip eden, barýþ ve bölgesel entegrasyon ve buna baðlý olarak yeni bir ekonomi çýkýþý ile de anlatýlabilir. Esasýnda bu tespit, dün Erdoðan’ýn konuþmasýnda da saklýydý. Konuþmadaki ‘milli’lik ve Ýslam vurgusu tam da Erbakan’la baþlayan ama 28 Þubat’la kesilen yola, günün koþullarýnda bir yorumdu.
Tam burada o günlere baktýðýmýzda, Erdoðan’ýn dünkü tarihi konuþmasýnýn þifrelerine biraz olsun ulaþabiliriz. O zaman buraya, yani doksanlarýn sonuna doðru ‘milli görüþ’ün ne yapmak istediðine bakalým. Bunun aslýnda tam þimdilerde Erdoðan’ýn, CB seçim süreciyle tartýþmaya açtýðý, yeni kalkýnma modelinin nüvesi olduðunu görürüz.
Milli Görüþ’ten bugüne...
Erbakan, 1996 yýlýnda, þu iki stratejik adýmý atmak istemiþti; Türkiye geç kaldýðý sanayi devrimini, batý gibi aðýr emek istismarýna ve emek yaðmasýna baþvurmadan yapmalýdýr; bunun için devlet, Batý’nýn bize dayattýðýndan ayrý, özgün yol gösterici -düzenleyeci- bir rol üstlenmelidir. Dün Erdoðan’ýn yaptýðý konuþmadaki ekonomi vurgularýna dikkat edersek, burada devletin, bu alandaki kurumlarýnýn yeni dönemde, daha aktif düzenleyeci ve yapýcý bir rol oynayacaðýný ve bu yönde deðiþeceðini söyleyebiliriz. Örneðin Erbakan hükümeti þunlarý yapmak istemiþti: KÝT’ler borçtan ve yüksek faizden kurtulmalý, kamu bankalarý buraya dönük çalýþmalý idi. Havuz sistemi ile KÝT’lerin borçlanma maliyeti ve faizler düþürülmeli, KÝT’ler verimliliði ile piyasadaki fiyat mekanizmasýna öncülük etmeli ve özel sektör de bu regülasyon sonucu yeniden oluþmalý idi. Bunlara baðlý olarak, Türkiye’nin yurt dýþý -iþçi dövizleri gibi- kaynaklarý getirilmeli, kamunun borçlanma gereði düþürülerek faiz oranlarýnýn, sanayideki kâr oranlarýnýn altýnda olmasý saðlanmalý idi. Merkez Bankasý dýþarýya deðil, Türkiye’nin milli çýkarlarýna baðlý olmalý ve bu anlamda bir merkez bankasý baðýmsýzlýðý öne çýkmalý...
Türkiye, aðýr sanayi ile birlikte kendi savunma sanayini kurmalý ve baþta D-8 (Türkiye, Ýran, Pakistan, Bangladeþ, Malezya, Mýsýr ve Nijerya) olmak üzere Türkiye, Ýslam alemi içindeki ve dýþýndaki tüm az geliþmiþ ülkelerle aðýr sanayi ve savunma sanayi iþbirliklerine girmeli... Biliyorsunuz, D-8, 22 Ekim 1996 tarihinde, yani 28 Þubat’tan önce Ýstanbul Deklarasyonu ile kurulmuþtu. D-8’in bayraðýnda 6 yýldýz vardý ve bu 6 yýldýz þunu anlatýyordu; savaþ deðil barýþ, çatýþma deðil Diyalog, çifte standart deðil Adalet, üstünlük deðil Eþitlik, sömürü deðil Adil Düzen, baský ve tahakküm deðil Ýnsan Haklarý, Hürriyet ve Demokrasi...
Bu altý ilke, bugün baþta AB olmak üzere, Batý’nýn sýrt çevirdiði insani amaçlardýr. D-8’in iþbirliði esaslarý da önemliydi; Türkiye sanayi, saðlýk ve çevre, Bangladeþ kýrsal kalkýnma, Endonezya yoksullukla mücadele ve insan kaynaklarý, Ýran bilim ve teknoloji, Malezya finans, bankacýlýk ve özelleþtirme, Mýsýr ticaret, Nijerya enerji, Pakistan tarým ve balýkçýlýk...
1996’dan tam bugüne gelelim... Ýran’ýn ambargoya raðmen teknolojide gösterdiði baþarý ortada, Türkiye’nin Erdoðan dönemi sanayileþmesi ve buna dayalý büyümesi, ayrýca Ýstanbul’un finans merkezi hedefinin yaný sýra bir saðlýk merkezi olmasý bu on yýlda ortaya çýkmýþtýr. Nijerya, yalnýz Afrika’nýn deðil, dünyanýn enerji merkezlerinden biridir ancak bu enerji kaynaklarýnýn ortaya çýkmamasý, bu kaynaklarýn zenginliðinin Afrika halkýna yansýmamasý için bugün de Nijerya’da Boko Haram gibi örgütlerle Batý her türlü provokasyonu yapmaktadýr. Mýsýr’ýn öne çýkarak Türkiye ile birlikte Akdeniz enerji ve ticaret havzasýný denetlememesi için yine Batý Mýsýr’daki darbeyi teþvik etmiþ ve el altýndan desteklemiþtir. 1996’dan 2014’e olan geliþmeler gösteriyor ki, D-8 gerçek anlamýyla hayata geçseydi bugün Ýslam dünyasý çok farklý bir yerde olacaktý. Bu süreç, Türkiye’de 28 Þubat’la kesildi. 28 Þubat, bu anlamda yalnýz Türkiye’ye karþý deðil, Ýslam dünyasýna karþý da yapýlmýþ bir darbeydi ve Türkiye’de 28 Þubat 2001 krizini hazýrladý. Ancak bu süreç, ona karþý toplumsal ve siyasi dinamikleri de ortaya çýkardý ki, iþte AK Parti ve Erdoðan politikalarý, bu dinamiklerin sonucu ortaya çýktý.
Yeni Cumhuriyetin temelleri
Böyle olunca, yalnýz Türkiye’yi deðil, AB’yi bile kapsayacak, Lozan’ý aþan yeni bir Türkiye hedefi, Erdoðan’ýn üçüncü dönem Baþbakanlýðý sýrasýnda önümüze geldi. Tam burada Erdoðan iki temel alanda tartýþma baþlattý; bunlardan birincisi siyasi alanda baþkanlýk sistemi olarak formüle edebileceðimiz yeni bir Türkiye siyasasýný tartýþmaya açtý. Ýkincisi de, özellikle Gezi sürecinde, ‘faiz lobisi’ ve daha sonra, 17 Aralýk darbe süreci sonrasýnda, Merkez Bankasý üzerinden, yüksek faiz tartýþmasýna baðlý olarak yeni bir büyüme ve kalkýnma modeli tartýþmasýný baþlattý. Aslýnda bu iki temel alanda Erdoðan’ýn açtýðý tartýþmalar, bize göre, yeni bir cumhuriyetin temelini yukarý çýkaracak taþýyýcý kolonlardý. Tabii buraya Türkiye’nin, tam da bu tarihlerden sonra artarak belirginleþen bölgesel enerji politikalarýný ve buna baðlý olarak, Kürt Barýþý sürecini eklemek gerek. Çözüm süreci ya da Kürt Barýþý süreci, aðýrlýkla Erdoðan inisiyatifi olarak gündeme geldi ama bu süreç, politik olduðu kadar, ekonomik bir süreçti de... Çünkü bugün Irak’tan baþlayarak Hazar’a hatta Türkmenistan’a kadar uzanan yeni enerji ve ticari entegrasyonunun ilk baþlangýcý, hiç þüphesiz, 2008’de GAP Eylem Planý ile ekonomik temelleri atýlan çözüm süreci idi. Ýþte, 1996’da D-8 ile baþlayan ve Türkiye’nin yakýn bölgesinde, Batý ve Rusya dýþýnda yeni bir ekonomik ve siyasi entegrasyon, bugün 2014 koþullarýnda devam edecektir.
Burada hemen þu soru akla geliyor; bu, çok önemli tarihsel deðiþim, hem Türkiye’deki hem de dünyada, þimdiye deðin egemen olan ekonomik ve siyasi güçleri aþarak kendisine yol bulacak mýdýr; daha doðrusu bu yolun toplumsal, siyasal ve ekonomik karþýlýðý var mýdýr? Evet, hem de þimdiye kadar egemen olan güçlerden daha fazla olarak vardýr. Ýþte bu anlamda, Erdoðan’ýn Cumhurbaþkanlýðý AK Parti’yi güçten düþürecek hatta bölecek diyenler çok yanýlýyor. Bu çok büyük yanýlgýdýr artýk. Bunun simgesel anlatýmý da, tüm AK Partili vekillerin imzasý ile Erdoðan’ýn aday olmasý olmuþtur. Peki muhalefetin adayýný muhalefet kaç imzayla daha doðrusu ‘fire’ ile gösterdi. Ýþte bu simgesel durum bile, Erdoðan’ýn yeni siyasetinin çok saðlam toplumsal temeller üzerine oturduðunu göstermektedir. Bu açýdan bu siyasetin önünde, öyle gözüküyor ki, bir Baþbakan sorunu da yoktur...