Yeni hedeflere ihtiyacýmýz var

Türkiye’de saðlýklý bir tartýþma kültürüne sahip olduðumuz söylenemez... En basit tartýþmalar dahi kýsa sürede düþmanlýklara dönüþebiliyor. Tartýþmalardaki seviye eksikliði nedeniyle basit farklar derin görüþ ayrýlýklarý gibi algýlanabiliyor. Özensizlik, bayaðýlýk, hazýrlýksýzlýk, bilgi ve donaným eksikliði, bizleri çözüme deðil, sorunlarýmýzýn daha karmaþýk bir hal almasýna, hatta kan davasý haline gelmesine götürüyor...

Bu tabloya hemen her tartýþmada bir de amigolar giriyor. Aslýnda hiçbir konudan yana olmayan bu kiþiler, ekmeklerini kendilerince güçlü bulduklarý yanda durarak kazanýyorlar. Amigo yorumcular için kimin haklý olduðu önemli deðil... Onlarýn derdi kavgalarýn sürüp gitmesi, çünkü her tartýþmaya kendilerine ihtiyaç duyulacak bir tür futbol maçý gibi bakýyorlar...

Belki de bu nedenle Türkiye’nin hiçbir tartýþmasý konuþarak çözülemiyor... Ýnsanlar konuþa konuþa anlaþýr derler, fakat bizde konuþtukça iþler tersine gidiyor...

Bunda ‘devlet hastalýklarý’nýn payý büyük. Devlet, daha kuruluþ aþamasýnda öylesine aðýr hastalýklarla kurulmuþ ki, zaman içinde bu hastalýklarý çözmek mümkün olamamýþtýr. Her þeyden önce devlet, millete on yýllarca tehdit nazarýyla bakmýþ. Söylemler deðiþse de, milletin devlette yer almasý sýzma olarak görülmüþ, devlet milletle kavga etmeyi bir tür refleks haline getirmiþ. Devletin kavga ettiði ve yaralý hale getirdikleri arasýnda kimler yok ki!... Kürtler, dindarlar, Aleviler, gayrimüslümler, solcular, Türkçüler, Ýslamcýlar, tarikatlar vs. Liste bir hayli uzun.

Bekleneceði üzere devletin, ensesinde sürekli boza piþirdiði milletin de saðlýklý kalabilmesi mümkün deðildi... Kitabýn, düþüncenin ve farklý olmanýn her daim tehdit olarak görüldüðü bu topraklarda topluluklarýn birbirlerine saygý göstermesini beklemek herhalde mümkün deðildi.

Kýsacasý, Türkiye tartýþma ve karþýlýklý hoþgörü kültürünün ciddi anlamda tahrip edildiði, tahammülsüzlüðün ve özensizliðin hâkim olduðu bir düþünce dünyasýna sahip. Bir imparatorluk bekasý ve çok sayýda din ve kültürün kesiþme noktasý olmasý nedeniyle ülkemizin çok ama çok renkli bir yer olduðunu da kabul etmek gerekiyor. Farklýlýklar ve tahammülsüzlük birleþince ise ortaya sadece kavga ve kutuplaþma çýkýyor...

***

Tabloyu önüne böylece koyan bir siyasi eðer o tablonun bir parçasý olur ise ömrü hizmet etmekle ile deðil, sonuç vermeyen kavgalarla geçer. Türkiye’nin 1970’li ve 1990’lý yýllarý bunun en güzel örnekleriyle doludur. Ýþin kötü tarafý bir kez kavgaya tutuþtuðunuzda isteseniz de kendinizi o kavgadan kurtaramazsýnýz.

Belki de bu nedenle rahmetli Turgut Özal iþbaþýna gelince kavgayý deðil, ülkedeki tüm eðilimleri birleþtirmeyi hedef olarak ortaya koydu. Özal, “dört eðilim” dediði sol, sað, Türkçü ve Ýslamcý akýmlarý kurduðu partide birleþtirdiðini baþýnýn üzerinde sýký sýkýya birleþtirdiði elleriyle sembolize etti. Elbette Özal da bu eðilimlerin birleþemeyeceðini biliyordu. Onun derdi ülkedeki herkesin birbiriyle uðraþmayý býrakýp, ortak çýkarlara odaklanmasýydý. Çünkü Özal biliyordu ki ister saðcý olsun isterse solcu herkes zengin olmak, özgür olmak ve güvende olmak isterdi. Daha geliþmiþ, çað atlamýþ, eðitimi, saðlýðý, yollarý, köprüleri vs. daha iyi bir Türkiye herkesin ortak iyisiydi. Bu nedenle ülkenin enerjisi ortak hedeflere yönelmeliydi.

Özal haklýydý. Dört eðilim ayný hedeflere yönelince Türkiye deðiþti. Dört eðilim birbirine düþmeye baþlayýnca ise 1990’lý yýllarýn felaketleri ardý ardýna geldi. Özal’ýn hikâyesinde bugün için de dersler var. Bizleri birleþtiren kazanýr ve kazandýrýr. Tüm eðilimlere gelecek hedefleri çizebilen, her yorulmada yeni zirveler gösterebilen Türkiye’yi fetretlerden kurtarýr...