Yeni hükümetten beklenen...

Sayın Davutoğlu başkanlığında kurulacak Yeni Bakanlar Kurulu şimdiden hayırlı olsun. Bu kabine, 1 Kasım seçim zaferinin ardından yeni bir heyecan, şevk ve hizmet kabinesidir. Sayın Cumhurbaşkanını içte ve dışta itibarsızlaştırma, yıpratma çabalarının hepsi boşa çıktı. AK Parti, yeniden tek başına iktidar olmanın sevincini yaşıyor. Tereddütler, tedirginlikler bitti, artık önümüzü görüyoruz. İyi ve güzel şeyler için müsait bir hava var. Hala karamsarlık pompalayanların, kaos tellallığı yapanların, krizlerden medet umanların, milletin huzurunu kaçırmaya çalışanların sesi kısıldı.

Yeni hükümeti bekleyen dört temel mesele var. En önemlisi ve acil olanı, normalleşme ve iç barışın sağlanması. Siyasetin, Türk-Kürt ve Alevi-Sünni meselelerinin, laik-dindar kutuplaşmasının gerdiği toplumsal yapının tansiyonunun düşürülmesi zamanı. Yeni dönemde herkesin üslup güzelliğini tercih etmesi artık bir memleket meselesidir. Bu ülkeye iyilik yapmak isteyen herkes kırıcı, rencide edici, ötekileştirici üsluptan uzak durmalıdır. Gelecek nesiller adına, insanımızın huzuru, refahı, mutluluğu adına kavgaları, çatışmaları bırakmalıyız. Önce dinlemeyi ve anlamayı sonra da uzlaşmayı tercih etmeliyiz.

Şüphesiz bu tek başına yeterli değil. Bu iradeyi somut adımlarla perçinlemeliyiz. Bunun adı da, yeni-sivil-demokrat bir anayasa yapmaktır. Yeni hükümetin temel meselelerinden biri de budur. Başkanlık sistemi üzerindeki peşin fikirlerin bir kenara bırakılarak tartışılması, bu adımın içindedir. Neticede referanduma gidilecek ve kararı halk verecek. Halkın verdiği karardan korkulmamalıdır. Eğer büyüyen Türkiye’nin doğru yönetimi, üzerinde mutabık kalacağımız bir başkanlık sistemi ise sırf Erdoğan düşmanlığı ile karşı çıkmayı samimi bulamayız.

Üçüncü temel mesele, bölücü terörün bitirilmesi, Türkiye’nin ayağındaki pranganın sökülmesidir. Bu pranga, bizi engelliyor, önümüzü kesiyor, enerjimizi tüketiyor. Vatanın bir parçasında silah zoruyla özerk yönetimler ilan edip, Kürt vatandaşlarımızı Anadolu’dan koparmaya çalışanlara fırsat vermeme adına kararlılıkla yürütülen mücadelenin devam etmesi gerekiyor. Elbette güvenlik-özgürlük dengesi önemli. Sadece güvenlik tedbirleriyle değil, asıl olarak çözümü, insan hakları, özgürlüklerin genişletilmesi, demokratikleşme zemininde aramalıyız. Adalet, şefkat, merhamet, kucaklama, birlik ve kardeşlik, yeni dönemin ruhunu oluşturmalıdır.

Bu, devlete paralel yapılanmalara müsamaha gösterilmesi anlamına gelmez. Bundan böyle kimse “demokrasiden geriye dönüş yok..” deyip, devleti içten içe ele geçirme cüretini gösterememelidir... Burada da yeni hükümetten beklenen, hukuktan zerrece ayrılmadan, kurunun yanında yaşın yanmasını önleme titizliği ile hareket etmesidir. Gülenist hareketin masum tabanını rencide etmeme hassasiyeti, vicdanlı milletimizin gönülden arzusudur.

Dördüncü temel mesele; Türkiye’nin, etrafında tutuşturulan ateş çemberine düşmeden, Avrupa ve İslam coğrafyası için parıltılı bir aydınlık sembolü haline gelmesidir. Son Paris terör olayları da gösteriyor ki, İslam’ın aydınlık çehresi karartılmak isteniyor. Bir yandan teröristler, bir yandan İslamofobi taraftarları ve haçlı zihniyetli güçlü küresel medya, güzel dinimizi terörle özdeşleştirmeye çalışıyor. Yeni hükümetimizin, kültürel, fikri, diplomatik bir huruç hareketi ile medeniyetler çatışmasına karşı en kuvvetli sigortanın Türkiye olduğunu göstermesi zamanıdır.

Haydi Bismillah...