Yeni kabine ve Çözüm Süreci

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığındaki 62. Hükümetin ufkunu Yeni Türkiye oluşturuyor. Evvelki AK Parti hükümetlerinin kat ettiği mesafe sayesinde iyice netleşen ve yaklaşılan bu “kıymetli tahayyül”ün aksamadan, seyrelmeden hayata geçirilmesinden Davutoğlu sorumlu bundan böyle.

Bunu sağlayabilmenin ihmal edilemez birkaç şartı var öncelikle. Çözüm sürecinin selametle neticelenmesi ve paralel yapıyla mücadelenin hakkıyla sürmesi bunların en mühimleri.

Bu iki başlığın da Hükümet programına girmesi, kararlılığın devamı bakımından son derece olumlu o yüzden. Her iki konu da partiler, siyasetler ve hükümetler üstü bir önemi haiz çünkü. Ülkenin bekası, ahalinin refahı ve huzuru buna bağlı.

Paralelle mücadele bahsinde şimdilik şunu demekle yetinmek ve çözüm sürecine geçmek istiyorum: Bu hukuk dışı sinsi yapılanmaya karşı yürütülecek mücadelede dikkat ve özenden asla vazgeçilmemeli. Hukuki siyasi meşruiyet kaybedilmemeli. Önceki vesayet yapılarıyla hesaplaşırken (paralel yapı eliyle) düşülen tuzaklara bu kez düşülmemeli, davalar sulandırılmamalı, kurunun yanında yaş da yanmamalı.

Unutmayalım ki Ergenekon Balyoz gibi siyasi davalarda yaşadıklarımız, Türkiye’nin ortak tecrübesidir. Aynı şey niye bir kez daha yaşansın, haklı davalardan haksız sonuçlar çıksın ki?  

Durmak yok sürece devam

Çözüm Süreci ise Yeni Türkiye inşa sürecinin tartışmasız en mühim parçası. Bu bakımdan Hükümet programında vurgulanan hedefler gayet iyi tanımlanmış: “Terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünün açılması... Çözüm süreci bölünmenin değil birleşmenin, küçülmenin değil büyümenin, parçalanmanın değil bütünleşmenin ve kalıcı bölgesel güç olabilmenin yegâne anahtarı”.  

Hükümetin sürece dair hedefi, toplumun siyasetten beklentileriyle de örtüşüyor. Çözüm sürecinin en büyük garantörü Kürt’üyle Türk’üyle Türkiye toplumunun tamamı çünkü.

30 Ağustos seçim sonuçları bunu bize bir kez daha gösterdi zaten. Çözüm karşıtları (MHP+CHP+paralel yapı ve diğerleri) kaybetti, sürecin siyasi tarafları (AK Parti+HDP) kazandı. Yüzde 60’ı aşan büyük bir kitle ‘durmak yok, sürece devam’ diye buyurdu, bir başka deyişle. Kaldı ki başka sebeplerle oya dönüşmediği bilinen daha geniş bir toplumsal destek var sürecin arkasında.

Sürecin aktörleri artacak

Toplumsal desteği artan, yasal zemine kavuşan ve mekanizmalarının tıkır tıkır işlediği görülen çözüm süreci artık yeni bir evrede. Yeni kabinede süreci yürütecek olanlar arasındaki rol dağılımı da bu yeni evrenin ruhuna, gereğine son derece uygun.

Şu ana kadarki aşamada sürecin siyasi sorumluluğunu iki siyasi lider üstlenmişti. Silahlı değil siyasi çözüm konusunda mutabakata varmışlar, tabanlarını ikna etmişler ve çözümü konuşabilmek için gerekli zemini oluşturmuşlardı.

Her iki siyasi aktörün kararlığı ve sürece dahli sürüyor. Ancak İmralı ile devlet adına sadece MİT heyeti görüşmeyecek bundan böyle. Kandil ile iletişimi de sadece HDP heyeti sağlamayacak. MİT heyetinin yanı sıra Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’ndan heyetler de gidecek İmralı’ya. Gerektiğinde Kandil’e. Sürecin yürüyüşünü takip ve toplumun sürece duygusal intibakını sağlamaya yardımcı olmak üzere sivil heyetler, profesyonel ekipler devreye girecek, sahaya inecek. Böylece mesajların çok yönlü olarak farklı kanallardan yaygınlaşması sağlanacak, toplumsal siyasal etkileşim artacak.

Sürecin aktörlerinin arttığı bir evrede, daha önce Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın uhdesinde toplanan süreç koordinasyon işlerinin birkaç Hükümet üyesi arasında paylaştırılmasının bir nedeni de bu gibi geliyor bana. Her biri bir ayakları kendi uzmanlık ve yetki alanında kalarak dahil olacaklar sürece. Böylece planlanan daha kontrollü şekilde uygulanacak, sorunlar daha kolay aşılabilecek.

İçişleri Bakanı Efkan Ala da Başbakan Yardımcıları Yalçın Akdoğan ve Bülent Arınç da süreçte emeği olan isimler zaten.

Bu noktada MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bir süre daha görevinin başında kalmasının son derece isabetli bir karar olduğunu da vurgulamak gerek.