Ýsrail-Türkiye arasýndaki diplomatik iliþkiler 28 Mart 1949’da kuruldu ve o zamandan bugüne kadar da hep iniþli çýkýþlý oldu. Bazen en tepe noktasýna ulaþtý. Bazen de tam anlamýyla dibe vurdu, neredeyse tüm baðlar koptu. Filistin sorununun seyri Türkiye’nin bu ülkeyle olan iliþkilerinin derinliðini belirledi.
2008 yýlý sonunda gerçekleþen Gazze müdahalesi bir kez daha iliþkilerin gerilmesine neden oldu. Ama asýl dönüm noktasý 31 Mayýs 2010’da Mavi Marmara gemisine yapýlan baskýndý. Uluslararasý sularda gerçekleþen müdahale ilk anda dokuz kiþinin ölümüne, onlarca insanýn yaralanmasýna ve bildiðiniz gibi diplomatik iliþkilerin bir kez daha en alt düzeye çekilmesine neden oldu.
***
Þimdi iki ülke de iliþkilerin normalleþmesi için çaba sarf ediyor. Ýsrail özür önkoþulunu yerine getirdi, tazminat üstünde çalýþýyor, Gazze ambargosunun insani konularda kalktýðýný bizlere göstermeye gayret ediyor. Hepsinden önemlisi de Türkiye’nin hassasiyetlerine dikkat ediyor, mümkün olduðunca “stratejik sessizlik” politikasý izliyor.
Hafta baþýnda FES’in desteklediði, Ýstanbul Kültür Üniversitesi bünyesindeki GPoT Merkezi ile Van Leer Enstitüsü’nün ortaklaþa Kudüs’te düzenlediði etkinliklerde gördüðümüz gibi, Ýsrailli yetkililer bölgenin ortak tehditlerine ve ortak ticari çýkarlarýna atýfta bulunuyor, görüþ ayrýlýklarýna raðmen Türkiye ile iliþkilerin geliþtirilmesi gerektiðini söylüyor. Barýþma sürecine zarar verebilecek, yanlýþ anlaþýlabilecek her türlü yorumdan kaçýnýyor.
Türkiye’nin de benzeri þekilde hareket ettiðini, sorunu yönetmekten çok çözmeye çalýþtýðýný görüyoruz. Ankara bazýlarýnýn zannettiði gibi gerilim siyasetinden bölgesel aðýrlýk kazanmak peþinde deðil. Zaten artýk Ýsrail karþýtlýðýnda siyaset yapmak ve dünya siyasetinde yer edinmek imkansýz.
Bölge siyasetinin kýrýlma noktalarý deðiþti. “Arap Baharý” Arap dayanýþmasýndan geriye ne kalmýþsa onu da bitirdi. Siyaset Filistin kýrýlmasýnýn ötesinde yapýlýyor. Bizim için de, dünya için de Suriye sorunu Filistin sorununun çözümünden çok daha acil.
Suriye’de her gün yüzlerce insan öldürülüyor. Yüzbinlerce insan komþu ülkelere sýðýnýyor. Sýðýnanlar ayrý, sýðýnamayanlar ayrý problemler yaratýyor. Ýki gün önce Akçakale’de olanlarý gördük. Sorunun sürmesi halinde daha neler olacaðý ise meçhul.
Üstelik de tüm bunlar bizim siyasi tercihlerimizin dýþýnda geliþiyor. Suriye muhalefetine yardým etmemiþ olsak da sorun gelip bizim kapýmýza dayanacak, þiddet bir þekilde bizi de vuracaktý.
Sorunu þimdi biraz olsun yönetebiliyorsak, içeride “adamýmýz” olmasýndan dolayý yönetebiliyoruz. Muhalefetle hiçbir temasýmýz olmasaydý, kapýlarýmýz onlara kapansaydý, durum þimdi çok daha vahim olabilirdi.
Ayrýca, Suriye sorunu Lübnan’a da sýçramaya, bu ülkeyi de savaþa sürüklemeye aday. Olaylarýn seyri bizi Hizbullah’la karþý karþýya getireceðe benzer. Türkiye, askeri bir çatýþmaya girmese dahi, Hizbullah taraf deðiþtirmediði sürece bu “grubun” eskiden olduðu gibi yanýnda yer almasý artýk zor.
Bölge dengeleri bizi istesek de istemesek de farklý pozisyonlar almaya teþvik ediyor. Ayný þey Ýran ve Maliki Irak’ý için de geçerli. 2010’da BM Güvenlik Konseyi’nde Ýran’ý kollayan Türkiye artýk bambaþka bir yerde duruyor. Irak ile sorunlarýmýz kaynaðýnda da Ýran bulunuyor, bölgesel rekabet kesinleþiyor.
***
Arap dünyasýndaki sismik sarsýntý, herkesin kendini yeniden kurgulamasýna, tüm çýkarlarýn yeniden tanýmlanmasýna yol açtý. Ýsrail-Türkiye iliþkileri bu tanýmlamalardan sadece biri. Ama en önemlilerinden biri. Þimdi bu iliþkinin daha saðlam temeller üstüne oturmasý için üstünde çalýþýlmasý, ortak çýkarlarýn vurgulanmasý gerekiyor.
Unutmayalým ki Ýsrail’le iliþkilerin normalleþmesi baþkasýyla olan iliþkilerin kötüleþmesi anlamýna gelmiyor. Bölgenin koþullarý iki ülkeyi birbirine yakýnlaþtýrýyor. Ortak tavýr geliþtirmeye ve almaya zorluyor. Her konuda anlaþýlamasa dahi Ýsrail ve Türkiye’yi belli konularda ortak vizyon geliþtirmeye teþvik ediyor...