Ülkenin gelip dayandýðý noktada artýk hayati bir karar ile karþý karþýyayýz. Ülkede siyasal dengeler ve ihtiyaçlar köklü bir deðiþime uðradýðý gibi, yapýsal deðiþim de zorunlu. Süreç Türkiye için bir milada ve yeni bir mimari projeyle yeni bir siyasal inþaya iþaret ediyor.
30 Eylül'deki AK Parti Kongresi öncesiyle ilgili bu son yazým uyarý ile sonlanýyor. Gerçi yapýsal deðiþim sorunu tüm partileri ilgilendiriyor. Yine de birincil muhatabýn AK Parti olmasýndan hareketle söze baþlayalým.
Özellikle 2010 referandumu ile birlikte siyasal merkeze dönüþen parti, geleneksel sað, milliyetçi ve muhafazakâr eðilimleri kendi bünyesine taþýmaya devam ediyor. Öte yandan vesayet kurumlarýnýn güçlü lider-güçlü parti karþýsýnda gerilemesine paralel olarak merkez sermaye ve medya aktörleri de bu akýma kapýlýyor. Bunun sonucu olarak bir yandan kültürel ve entelektüel yönden özerk alanlar zayýflýyor. Diðer yandan bir siyasal partinin toplumsal ve siyasal denge ihtiyacýný karþýlayacak, onu rasyonel çizgide tutacak muhalefet partileri, taban ve etki zafiyetine uðruyor. Yani siyasal muhalefetin zayýflýðý, iktidarý bir çekim merkezi haline getirirken diðer yandan enerjisini tüketiyor, onu kendi baþlangýç tezlerinden ve iddiasýndan uzaklaþtýrýyor.
Normalleþme adýna...
Partiye yönelen eðilimlerin, eski düzenin taþýyýcýsý olmasý bir tehlikeye iþaret ediyor: En geniþ toplumsal meþruiyete kavuþan siyasi parti, beklentilerin aksine normalleþme adýna eski sisteme yaklaþmaya baþlýyor; onun taþýyýcýsýna dönüþüyor. Bu "norm"al, zira "norm"u üreten eski düzen! Muhalefetin yokluðu, genel bir muhalefetsizlik algýsý yaratýyor. Buna baðlý olarak geleneksel devlet aygýtýnýn iktidarý içten içe dönüþtürmesi bütünüyle gözden kaçabiliyor. Cari sistemde asýl muhalefetin parlamento dýþýnda derinlerde bir yerlerde, gerçek iktidar mekânýnda, yani devlet mekânýnda aranmasý gerektiði gözardý edilebiliyor.
Öte yandan bu devletin görünür semptomlarýna ve aktörlerine karþý mücadeleyle kendini var etmiþ partiler, bunlara karþý zafer kazandýðý andan itibaren hýzla amaç ve oryantasyon krizine düþebiliyor. Tam da bu noktada devlet tarihsel süreçte uzun erimli deneyimlerle kendini kolektif bir aklýn (devlet aklý) gereði olarak frensiz bir þekilde siyasi aktörlerin hizmetine sunuyor; ve tabii ki amacý da, "amaç krizi"ne giren siyasi aktörlerce yeni amaç olarak keþfediliyor.
'Sistemler' ve 'iliþkiler' tarihi
Sistemi dönüþtürme iddiasýndaki tüm partilerin karþýsýnda duran bu devlete Hegelyan devlet diyebiliriz. Yani halk tarafýndan inþa edilmeyen, aksine bir toplumda ortaya çýkmýþ en yüce varlýk olma iddiasýnda, yasama yürütme ve yargý erklerini de toplumu korumak ve onun iyiliðini gerçekleþtirmek için elinde bulunduran, derin bir akla sahip bir devlet...
Kendi içinde akýldýþýlýða tevessül eden unsurlarý tek baþýna, güç kazanmasý durumunda da "demokratik" aktörlerin yardýmýyla tasfiye eden, bununla yeniden siyasi aktörlerin nazarýnda "güven tazeleyen" devlet de diyebiliriz buna...
Demokratik temsil zarar görüyor
Ama bu derin aklýn, siyaseti, sosyal politikalarý, uluslararasý iliþkileri, ekonomi yönetimini, siyasal kültürü, dili ve öncelikleri biçimlendirdiði ortada.
Güven tazeledikçe de ontolojik olarak kendine tehdit oluþturacak tüm unsurlarý, tezleri, akýllarý rafine operasyonlarla siyasal-yargýsal-kurumsal karar mekanizmalarýndan uzaklaþtýrabiliyor. Siyasi aktörlerin olasý "aday"larý tanýma (!) ihtiyacýný, istihbarat aðýyla karþýlarken, esas elemeyi kendisi yapabiliyor, ama bunu siyasetçilere yaptýrabiliyor. Sonuç itibariyle demokratik temsil ile toplum arasýndaki baðlantýlara esaslý bir þekilde zarar verebiliyor.
Devlet aygýtýnýn þu ya da bu kurumuna, mekanizmasýna veya heyetine yerleþtireceði "iyi bürokratlarý" veya "ayný mahallenin" akademisyenleriyle "yeni" bir þey yaratýlmýþ olmuyor. Aksine çöküþün faturasýnýn demokrasiye kesilmesi riskini arttýrýyor, 1919 sonrasý Almanya'sýnda olduðu gibi.
Unutulmasýn ki siyasi tarih "kiþiler", "karizmalar" veya "iyi çocuklar" tarihi deðil, her þeyden önce "sistemler" ve "iliþkiler" tarihidir.
Bu yüzden merkeziyetçiliði esas almasý, katýlýmcýlýðý yalnýzca parlamento ile sýnýrlý tutmasý, özgürlüðü vatandaþa tanýma hakkýný ve onu denetleme gücünü kendinde görmesi gerekiyor. Ama unutulmamalýdýr ki denetim gücüne sahip olanlar, denetlediklerini kendilerine benzetme iktidarýnýn da sahibi olurlar.
Anti liberal olmasý ve katýlýmcýlýðý reddetmesi bu nedenle þaþýrtýcý olmamalý.
'Dikkat gecikiyorsunuz'
Bu yüzden Kongre'ye doðru giderken kaleme aldýðým bu son yazý bir zamanlamaya da iþaret ediyor. Dönülmesi imkânsýz noktanýn aþýlmasýna yaklaþýldýðý bir döneme iliþkin olarak "dikkat gecikiyorsunuz!" diyor.
Okunur ya da okunmaz. Dinlenir ya da dinlenmez. Ancak istediði kadar kendini rasyonelleþtirsin; 21. Yüzyýlda bu devlet anlayýþýnýn kapasitesi sýnýrlýdýr. Kabul edelim ki, ekonomi yönetiminden baþlayarak, adaletin, siyasal ve toplumsal barýþýn saðlanmasý talepleri karþýsýnda bu devlet aygýtý doðal limitlerine dayanmýþ durumda. Siyasal aktörlerin bu konudaki "rahatlýðý" sadece topluma ya da siyasi aktörlerin kendisine deðil, her þeyden önce devletin bir bütün olarak varlýðýna zarar veriyor. Zira o devlet aklý çeþitli operasyonlarla kendi iç tutarlýlýðýný her defasýnda yakalayabilse de, artýk bir bütün olarak arkaik ve çaðdýþý kalmýþ durumda. 27 Mayýs sonrasý Ýnönü'nün müdahalesiyle, 12 Mart ve 12 Eylül ile rasyonelleþerek ayakta duran yapýyý yeni bir hamle veya restorasyon ayakta tutamýyor.
Yapýsal deðiþim zorunlu
Þimdi Kongreye giderken AK Parti pek çok þey anlatabilir, ekonomiden, özgürlüklerden, Kürtçe seçmeli dersten, 10 yýlda gelinen seviyeden söz edebilir. Ancak AK Parti’nin övgüye ihtiyacý yok ama ülkenin gelip dayandýðý noktada artýk hayati bir karar ile karþý karþýyayýz. Geleneksel devleti hiçbir güç dengede tutamýyor. 2010 Referandumuyla baþlayan ve Balyoz ile devam eden geliþmeler baþka bir þey anlatmýyor. Toplumsal dönüþüme paralel olarak ülkede siyasal dengeler ve ihtiyaçlar köklü bir deðiþime uðradýðý gibi, gerek bölgesel, gerekse küresel geliþmeler de yapýsal bir deðiþimi zorunlu kýlýyor. Statükoyu zorla ayakta tutmak, kurumuþ damara kan vermek de anlamsýzlaþýyor.
Yaþadýðýmýz süreç Türkiye için bir milada ve yeni bir mimari projeyle yeni bir siyasal inþaya iþaret etmekte.
Bu iþaret algýlanabiliyorsa Türkiye'nin önü açýk demektir.