Yeni müzakere dönemi hakkında…

1-2013 yılındaki çözüm süreci ile içinden geçtiğimiz yeni süreç aşamalarının birbiriyle kıyaslanmasını çok doğru bulmuyorum. Ülkemizin koşulları 2013'teki koşullarla aynı değil. Yakın çevremizdeki jeopolitik ise neredeyse radikal diyebileceğimiz bir şekilde değişti. İç ve dış koşullar ayrımı giderek daha çok ortadan kalktı, zira gerek kuzeydeki Ukrayna ateşi, gerekse güneyimizdeki Suriye, Yemen, Filistin'de yaşanan dramatik koşullar, Suudi Arabistan'ın yenileşme başlığında sürdürdüğü yeni bölgecilik gibi durumlar o kadar çok çeşitlenip karmaşıklaştı ki, bölge ülkesi olarak Türkiye için iç ve dış ayrımı buharlaşmaktadır demek en doğrusu.

Ayrıca bunun sadece ülkemizin meselesi olduğunu da düşünmüyorum, çünkü ABD'nin Afganistan'dan çıkışıyla birlikte çoklu kutuplaşma 2013'e göre hızını çokça arttırmıştır.

Koşullar ne olursa olsun; 2013'ten aklımda kalan en sahici teklif; 'anaların gözyaşı akmasın' idi. Bu teklif 2013'te geçerliydi, 2024'te, hatta Kıyamet'e kadar da sahiciliğini koruyacak bir tekliftir.

2-Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın 2013'teki çözüm sürecinde hem siyaseten oyun kurucu hem de görev dağılımını bizzat üstlenmiş patronajını hepimiz hatırlıyoruz. Ki o günlerde benim için de gittiğimiz yörelerde görüştüğümüz vatandaşlarımız için de en büyük güvence Tayyip Erdoğan liderliğiydi... Yeni dönemin kapısını aralayan ve sözcülüğünü üstlenen, işin mimarı olan kişi ise Sayın Devlet Bahçeli'dir. Bu durum benim gibi 90'lardan bu yana Türk siyasetini yakından takip eden kişiler için oldukça şaşırtıcıdır. Hatta bir tür 'Bahçeli meydan okuması'na dönüşmüştür. Yeni sürecin veya süreçlerin nasıl işleyeceği hakkında yeterli bilgi sahibi değilim ama yine 2013'teki güvenceme benzer bir başka güvencem var: Sayın Bahçeli'nin ülke ve millet sevgisine dair itimat...

3-2013'te başlayıp 2015'te sona eren çözüm sürecinin temel amacı sadece örgütün silah bırakması değildi, örgüt mensuplarının ülkeyi terk etmesiydi. Bu sırada Rojava toprağı söz konusu olunca, silah bırakma eylemi durdu, yani barış sözlerinde durulmadı. 2013'teki çözüm sürecini yok eden örgüttür. Ardından Suriye topraklarındaki vekalet savaşları DAEŞ'in yanısıra PYD ve YPG gibi terör gruplarınca (bir müttefikimiz tarafından teçhizatlandırılmış şekilde) kanlı şekilde sürdürülmeye başlandı. Türkiye güneyde bir güvenlik koridoru oluşturmak zorundaydı zira sadece Suriye değil, güney illerimiz de ciddi tehdit altındaydı.

Son 10 yılda terörle mücadele ve milli savunma sanayinde aldığımız devasa merhalelerle düşünüldüğünde, Türkiyemiz şu anda terörle mücadele konusunda en üst başarıya ulaşmış durumdadır. Terör örgütünün beli kırılmıştır. Bu arada Türkiye Suriye'nin bir terör yuvası halinde devam etmesini de kendi güvenliği açısından tehlikeli bulmakta haklıdır. Daha mı iyimsersin diye soranlara 'iyimser olmayan umut' terkibiyle cevap veriyorum. İnsan hakları, demokrasi, barış, hukuk güvenliği, insan onuru ancak mücadele ve kurumlaşmayla geliyor çünkü.

4-Toplumsal barış ve demokratik katılım söz konusu olduğunda nedense hep haklarına kavuşan- kavuşacak kesimlere taviz verildiğinden söz edilir. Taviz verecek olanlar efendi, tavizi kapacaklar ise paryalar mıdır mesela? Türkiye'de sosyal barıştan bahsedildiğinde niçin hep karşımıza 'taviz veriliyor' nüktesi çıkartılıyor? Bununla birlikte bu tavır, toplumsal güvensizliği de sembolize eder bir bakıma. Lakin gerek Erdoğan gerekse Bahçeli, toplumun siyaset ötesinde itimat ettiği kişiler, partilerinden daha büyük gölgeleri olan siyasetçiler. Sürecin önderleri oluşları bu bakımdan değerli.

5- Sürecin, 2028 seçimleriyle ilişkisi olup olmadığı soruluyor; 2028 trendi, siyaset için çok yakın bir zamanlama değil. Çünkü siyasetteki değişimler çok kısa sürelerde gerçekleşebiliyor. Daha bu hamur çok su alır. Anayasa değişikliği ile ilgili mesele ise Sayın Bahçeli'nin çıkışından önce, yine TBMM çatısı altında Sayın Numan Kurtulmuş tarafından başlatılmıştı. Zannederim yeni anayasa için görüşmeler siyasi partiler boyutuyla devam ediyor. İkisi farklı konular. DEM partinin seçmeni, Cumhur İttifakı seçmenine göre daha homojen ve daha opak, şu anki çözüm sürecinin Dem Parti'den oy devşireceğini şimdiden tahmin etmeye kalkmak ezber olur.

6-Sürece Sayın Bahçeli tarafından start vermiş olması da, 2013'teki süreçle kıyaslandığında kuşkusuz en büyük avantaj. Bununla birlikte süreçle ilgili halkla ilişkilerin düzgün ve doğru yürütülmesi konusu, ciddi bir sosyolojik mimariyi, emeği gerektiriyor.

7-Sürecin terör örgütünün silah bırakmasından ibaret olmayacağını hepimiz biliyoruz. İmralı'daki ikonik liderin DEM grubunda konuşması teklifi (Sn.Bahçeli'den gelmişti o teklif) kısmının nasıl gerçekleşeceğini ise bilmiyorum.