Yeni sistemde 'bilim'in rolü

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Cumhurbaşkanlığı çevresinde üç ana hilalden oluşuyor: Kurullar, ofisler ve bakanlıklar. Ayrı bir alan olarak da başkanlıklar.

9 Kurul, (Yerel Yönetim Politikaları, Sosyal Politikalar, Sağlık ve Gıda Politikaları, Kültür ve Sanat Politikaları, Hukuk Politikaları, Güvenlik ve Dış Politikalar, Ekonomi Politikaları, Eğitim Öğretim Politikaları, Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları)  stratejik ve uzun vadeli politikaları şekillendirecek ve hükümete önerilecek. Akademi, sivil toplum ve sektör temsilcileri de politika yapım sürecine doğrudan dahil edilecek. Kurular, uygulamayı izleyerek ilerleme raporları hazırlayacak

4 Ofis, (Finans, İnsan Kaynakları, Dijital Dönüşüm ve Yatırım) bakanların da katılımıyla bu politika önerilerini uygulama stratejisine kavuşturacak.

16 Bakanlık, (Adalet, İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim, Sağlık, Enerji, Çevre Şehircilik, Kültür Turizm, Gençlik Spor, Hazine ve Maliye, Ulaştırma ve Altyapı, Çalışma Sosyal Hizmetler ve Aile, Tarım ve Orman, Sanayi ve Teknoloji) uygulamayı yapacak.

7 Başkanlık ise (Genelkurmay, Milli İstibarat, Savunma, Diyanet, Strateji ve Bütçe, İletişim, Devlet Denetleme Kurulu) bakanlıklardan ayrı yapılandırıldı, ancak belirlenen politikalardan bağımsız olmayacak.

***

Yeni yapılanmada ‘bilim’ başlığının bakanlık bünyesinden çıkarılıp ‘kurul’ bünyesine alındığını fark etmişsinizdir.

Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu, bana göre Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Zira ‘daha güçlü güvenlik, daha iyi eğitim, daha yüksek yaşam kalitesi ve daha fazla özgürlük’, bilimsel üretime dayalı ‘bilgi ekonomisi’ ile mümkün.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Davut Kavranoğlu’nun çeşitli üniversitelerde verdiği ‘bilgi ekonomisi’ konulu konferansların bazılarını izledim. (YouTube’dan erişebilirsiniz.)

Yeni sistemin kodlarını çözmekte ufuk açıcı.

Notlarımı aktarayım:
ABD’nin 4 dönem seçilen tek Başkanı Franklin Delano Roosevelt, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Ofisi Direktörü Prof. Vennar Bush’a bir mektup yazarak, “2. Dünya Savaşı’nı kazanmakta kritik bir rol oynayan bilimsel araştırmaları, insanların refahı için sürdürmeye yönelik bir ‘sistem’ önerisi” ister. Bush, ABD’nin Japonya’ya attığı atom bombalarını üreten bilim ekibinin başıydı. Ve Roosevelt, bilimsel çalışmaların bir bombadan fazlasını yapacağını görmüştü.

İhtiyacı olan ilk şey ‘bilime dayalı bir sistem’di ve bunu aldı.

Bilim ve teknoloji politikaları ve stratejik öncelikleri belirleyen merkez ile araştırma-geliştirme merkezleri, üniversiteler ve teknoloji şirketlerinin ‘eşgüdümünü’ sağlayan; insan ve finans kaynaklarını verimli kullanan, karmaşık olmayan etkin bir ağ oluşturdu.

Bu sistem önce ABD’yi, ardından aynı yöntemi izleyen diğer ülkeleri gelişmiş ülkeler sınıfına taşıdı.

Türkiye’de ise, bakanlıkların, bilimsel kuruluşların, üniversitelerin, resmi ve özel teknoloji şirketlerinin aynı alanlarda ama ayrı politikalar, insan kaynakları ve bütçelerle birbirinden kopuk, bilgi paylaşımı olmadan çalıştığı karmaşık bir ‘sistemsizlik’ var.

Böyle bir ‘ağ’a başından hangi politikayı, projeyi, zekayı ve parayı koysanız, sonundan tek bir damla buluş/ürün çıkmaz.

***

Prof. Kavranoğlu, dünün dünyası ile yarının dünyası arasında geçiş aşamasında olduğumuzdan söz ediyor.

Ve ‘hayal’ kurmamızı istiyor:

- Cep telefonumuzu bir kez şarj ediyoruz, yıllarca yetiyor.

- Doğmadan önce bir çocuğun olası hastalıkları biliniyor ve önleniyor.

- Hastalıkların teşhisi ve tedavisinde kesin sonuçlar alınıyor.

- Teknolojiyle donatılmış küçük bir askeri birlikle en etkili operasyonlar yapılıyor.

- Normal sıcaklıkta süper iletken üretiliyor.

- Tek bir kan damlası veya saç telinden suçlunun resmi çıkarılıyor.

- Bedava bir kaynaktan ve kolayca sonsuz enerji üretiliyor.

- Deniz suyundan sürekli temiz su elde ediliyor, sulanmayan toprak kalmıyor.

- Küçük belleklerde ‘büyük veri’ depolanabiliyor.

- Bilgisayarlar trilyonlarca matematik işlemini saniyelerde yapıyor.

- Yapay zeka bütün riskli faaliyetleri başarıyor.

Sonra bunların ‘hayal olmadığını’ anlatıyor.

Zira bugünün dünyası, atom bombasıyla başlayan su soğutmalı nükleer füzyondan, soğuk füzyona geçiş aşamasında. Bu, havadaki hidrojenden kolay, ucuz ve sonsuz enerji demek. Bugünün bilgisayarlarını ‘abaküs’ sınıfına indirecek ‘kuantum bilgisayarları’ doğuyor.

***

Eski dünyada doğal kaynaklar önemliydi, yeni dünyada zenginliğin kaynağı zeka ve bilime dayalı bir sistem.

Türkiye uzaya uydular fırlatıyor.

Her bir uydunun kilogram fiyatı altından daha yüksek.

Yeni dünyanın altını ‘bilim’ ve o da kafamızın içinde.

Prof. Kavranoğlu’nun sözleriyle ‘virgül’ koyalım: “Bunları yapanlar bizden çok daha mı akıllı, iki beyinleri mi var?Hayır. Bir sistemleri var.”