Yeni tartışma konumuz: Yurtlar ve evler...

“Biz kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik” diyen bir devlet adamı evlerin çatıları altında kimleri barındıracağına, insanların mahremine karışır mı?

Kesinlikle bu işte bir yanlışlık var.

Çocuk sahibi olanların Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hassasiyetini anladıklarını sanıyorum; kendi hesabıma ben anlıyorum. Aile kurumuna önem veren biri Tayyip Bey, sağlıklı yuvalar kurulmasını arzu ediyor... Genç kızların istismar edilmesini doğru bulmuyor... Kendisinin iş başında olduğu bir dönemde evlilik-dışı ilişkiler yaşanmasını istemiyor...

Güzel yuvalar kurulsun, mutlu aileler oluşsun, her aile vatana-millete hizmet edecek —en az üç— çocuk sahibi olsun...

Arzuları bunlar...

Muhafazakâr bir hükümet, icraat programını, bu arzuların gerçekleşmesini sağlayacak biçimde belirleyebilir: Evliliği kolaylaştırabilir sözgelimi; gençleri evliliğe teşvik için maddi kolaylıklar sağlayabilir... Yurtları kadın-erkek ayrı biçimde kurabilir... Hani ne bileyim, kentlerin iki ucuna TOKİ’ye tek kişinin kalabileceği daireleri olan (stüdyo) binalar inşa ettirip bir uçtakini erkeklere diğer uçtakini de kızlara ucuza kiraya verebilir...

Evlenmeden birlikte yaşamanın, evlilik-dışı ilişkilerin, ahlâki, dini, sosyolojik, psikolojik yanlışlıklarını insanlara aktaracak bir eğitim ve aydınlatma politikası da izleyebilir muhafazakâr bir hükümet...

Bütün bunlar olabilir ama, ne kadar muhafazakâr olursa olsun, bir hükümet, evlerin kimlere kiraya verileceğine, içinde kimlerin oturacağına, kimlerin misafirliğe geleceğine nasıl karışabilir? Evlerin trafiğini, kimlerin girip çıktığını komşulara mı takip ettirecek, yoksa bu işle görevli resmi birileri mi devreye sokulacak?

Dünyanın en karmaşık konusu kadın-erkek ilişkileridir. İki cinsin birbirini çekim gücü var ve doğal olanı, bu çekimin evlilikle sonuçlanmasıdır. Evlilik-dışı ilişkilere hoş gözle bakılmaz; hiç değilse aileler, kendi çocukları için, her türlü güvenceyi de beraberinde getiren ‘resmi’ birlikteliği tercih ederler.

Sağlıklı bir toplum için, aileler kurulması, bunun için de birlikteliklerin evlilik yoluyla gerçekleşmesi beklenir. Muhafazakâr bir hükümet de, bunu sağlayacak yolları bütünüyle açarken, sağlıklı olmayan bir topluma giden yolları da elinden geldiğince daraltır.

Uygulanması esasen mümkün olmayan yasakçı bir anlayışa sapmadan...

Özel yaşama zaten müdahale edilmez; müdahale insanların mahremiyetini çiğnemek olur çünkü...

Kızılcahamam’daki toplantıda şikâyet konusu yapılan neydi, çok merak ediyorum. Karışık yurtlardan mı, ayrı yurtlara karşı-cinsin misafir edilmesinden mi, öğrencilerin yaşadığı mekânlara girip çıkanların belli olmamasından mı? Öğrencilere musallat bir takım tiplerin çıkardığı rezaletlerden mi?

Öyleyse, hükümet, elindeki imkânları kullanarak, özel yaşama müdahale etmeyecek biçimde tedbirlerle arzu edilmeyen rahatsızlıkları sona erdirebilir.

Ancak evleri takip altına almak... Mahalleliyi kullanarak ihbar mekanizmaları oluşturmak... Yanlış yaptığına inanılanları teşhir etmek... Valileri ahlâk bekçiliğine soyundurmak...

Bunları asla yapmaz, yapmamalıdır.

Tartışmanın öznesinin, artık yüksek öğrenim çağına girmiş ‘erişkin’ (‘reşit’) sayılan gençler olduğunu unutmayalım. ‘Erişkin’ olmak, sorumluluğunun kendi elinde olması demektir. Yanlış yapar veya yanlışa maruz kalırsa, bu, o insanın kendi sorumluluğundadır.

Hükümet de yanlış yapmamaya bakmalı; yaşam tarzlarına müdahale anlamına gelecek uygulamalardan kaçınmalı.