Önce yapýmýndan senaryosuna kadar karanlýk bir film. Ardýndan Ýslam dünyasýnda ortaya çýkan gösteriler, sonrasýnda ABD’nin Libya Büyükelçisi’nin ölümüne yol açan saldýrý. Nihayet dünyanýn dört bir yanýnda ABD büyükelçiliklerini harekete geçiren saldýrý ya da saldýrý ihtimalleri.
Belli ki ABD’yi ve bu ülkenin yakýn gelecekteki siyasi kurgusunu hedef alan ya da þekillendirmeyi hedefleyen güç, düþündüðümüzden çok daha büyük bir oyunu sahneliyor. Üstelik bu oyun, sadece ABD’yi deðil, küresel ölçekte herkesi, derinden etkileyecek bir sürecin de baþlangýcý gibi görünüyor.
Düne kadar Amerikan seçimleri, bölgemizde bizim sýcak gündemimizde yer alan Suriye sorunu baþta olmak üzere neredeyse tüm yakýcý baþlýklarý geri plana itiyordu. Ancak Libya’da yaþananlar ve 11 Eylül’ün neredeyse sene-i devriyesinde ortaya çýkan ateþ çemberi, ABD’nin de kendi haline býrakýlmadýðýný gösteriyor.
Barack Obama’nýn rakibinden 5-6 puan önde olduðu ve seçim yarýþýnda hayli avantajlý göründüðü bir dönemde ortaya çýkan bu hadiseler, kuþkusuz neo-con damara adeta yeniden can verdi. Ýki ihtimal, ya cumhuriyetçiler az farkla da olsa seçimi kazanýp, dünyayý yeniden kana boðacaklar. Ya da Obama Libya mesajýný doðru anladýðýný gösteren adýmlar atacak, baþka bir deyiþle yeni bir ‘Obama’ olacaðýnýn sinyallerini verecek.
Bu iki seçenekte de dünyanýn dört bir yanýnda bekleyen/ertelenen sorunlar üzerinde daha etkin ve savaþçý bir Amerikan politikasý göreceðiz. Bunun Türkiye’nin lehine olacaðýný söylemekse hiç kolay deðil.
***
Söz Türkiye’ye gelmiþken, bu tablodan biz ne çýkarmalýyýz. Baþka bir ifadeyle ve dün sorduðumuz yerden devam edersek, Türkiye’deki siyasi mimari bu yakýcý süreçten nasýl etkilenecek?
Elbette yeniden þekillenecek, siyasetin eskiyen hücreleri yenilenecek. Baþka bir deyiþle, ‘zamanýn ruhu’ndan uzak yapýlar, aktörler tasfiye edilecek.
Bundan yýllar, ama uzun yýllar önce olsaydý, ülkemizde bu tür deðiþimler genelde bir askeri darbe üzerinden gerçekleþirdi. Biz darbenin demokrasimize ve ülkemize verdiði zararlarý tartýþmaya baþladýðýmýzda, darbenin kurguladýðý yapý üç aþaðý beþ yukarý hayata geçmiþ olur ve tuhaf bir yenilenme yöntemiyle yolumuza devam ederdik.
Türkiye’nin devlet yapýsý, bürokratik düzeni, entelektüel hayatýnýn cýlýzlýðý ve daha pek çok eksiði üzerine nice söz söylenebilir. Ama bir konuda haksýzlýk etmeyelim. Dünyanýn nereye gittiðini öngörebilme konusunda, en azýndan sezgisel olarak hayli baþarýlý olduðumuzu söyleyebiliriz. Sözgelimi 12 Eylül cuntasýnýn, Türkiye’de 24 Ocak kararlarýný devam ettirmekte hiçbir tereddüt göstermemesi, Turgut Özal’ýn sahneye çýkýþý ve ardýndan þekillenen ve neredeyse tüm siyasi partilerin ‘amentü’ gibi programlarýna aldýðý ‘piyasa ekonomisi’ modeli baþka türlü açýklanamaz.
***
Demek ki öncelikle bakmamýz gereken baþlýklardan biri, yeni dönemde nasýl bir ekonomik modelin olacaðý. AK Parti hükümetlerinin ekonomi politikalarýnda ‘finans’ merkezli anlayýþýn temsilcilerinin aðýrlýk taþýdýðý malum. Nitekim bu durumu Kemal Derviþ programýnýn devamý olarak yorumlayanlar haksýz sayýlmaz. Derviþ’te olmayan siyasi güç ve toplumsal karþýlýktý; AK Parti’de ise bu fazlasýyla vardý ve program o nedenle baþarýlý oldu.
Ancak bu modelin yeni dönemde ne kadar devam edebileceði hayli tartýþmalý. Neredeyse ekonominin hiç konuþulmadýðý, liberal modelin dünyanýn tek alternatifi gibi dayatýldýðý bir ülkede, siyasetin yeni bir ekonomik model üzerinde kafa yormasý ve bunu hayata geçirmesi mümkün mü?
Mümkün ve en az o kadar da zorunlu. Þaþýrtýcý olan bunun yine Recep Tayyip Erdoðan tarafýndan yapýlacak olmasý.