Yeni Türkiye’nin yaşmaklı belediye başkanı!

Yaşmaklı şalvarlı kadın başkanı gördünüz mü?

30 Mart’ta Eskişehir’in Mihalgazi ilçesine belediye başkanı seçilen Zeynep Akgün, yaşmak ve şalvardan oluşan ilçeye özgü kıyafetiyle haber oldu medyaya ama beni en fazla özgüveniyle etkiledi.

Adı anketlerde ilk sırada çıktığı için aday göstermiş AK Parti. Üniversite mezunu imiş, başarılı bir kooperatifçiymiş. Bunlar bir yana. Zeynep Başkan’ın şu cümleleri bir yana:

“Resmi giyindiğimde başörtüsü kullanırım ama İstanbul’a, Ankara’ya, nereye gidersem gideyim bu kıyafetimi hiç çıkarmadım. Bu kıyafeti seviyorum, gurur duyuyorum. Osmanlı’nın mirası olarak görüyorum.”

Batı’ya şeklen de olsa benzeme çabası bu topraklarda şüphesiz erken cumhuriyet döneminde başlamadı, öncesi de vardı. Lakin bütün bir Cumhuriyet tarihimiz böyle geçti.

Batılı formlar normal, onun dışındakiler anormal kabul edildi. Bu coğrafyaya, geleneklere ait ne varsa “folklorik” diye nitelendi. Naftalinlenip dolapların en kuytu yerlerine kaldırılmaları kolaylaştı böylece.

Kamusal alanda bırakın geleneksel bir kıyafetin kabul görmesini, yaşmağın modern kullanımı olan başörtüsü formu dahi yasaklandı. Yaşmak demode, başörtüsü kuşkulu bulundu, adı türban konuldu, dışlandı. Ne anayasal ne yasal herhangi bir kısıtlama olmamasına rağmen en temel hak ve özgürlükler bu bahaneyle gasp edildi.  

20. yüzyılı böyle yaralı bir bilinçle tamamladı Türkiye.

Düşürüldüğü yerden kalkmak için çok çabalamış olsa da ayaklarının üzerine sağlam basması, kendisiyle barışması ve ileriye güvenle, özgüvenle bakması zaman aldı haliyle.

Anneannesinin kıyafetinden utanmayan bilakis onu giymekten mutlu olan bir kadın, erkek işi denilen bir alanda, yerel siyasette boy gösteriyor ve orta Anadolu’da küçük bir ilçenin komplekssiz, yüksek feraset sahibi halkı onu başına başkan seçiyor!

İşte yeni Türkiye budur!

Kendimizle ne kadar övünsek azdır.

Kadın varsa umut çoktur!

Yüzyıllık yanlış hesapların düzeltildiği kutlu bir dönem bu, şükrü gerektiren.

Sivil siyasetin kazandığı, vesayetçilerin bir kez daha ağır hezimeti tattığı bir seçim olmasının ötesinde, Cumhuriyet tarihinde en fazla kadın başkanın başkanlık koltuğuna oturduğu bir gün olarak da tarihi bir seçim oldu 30 Mart.

Kadına, pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkı vermekle övünen bir ülke olmamamıza rağmen, hem TBMM’de hem yerel yönetimlerde kadın sayısı hala sembolik düzeylerde seyretmekte.

Tablo şu şekilde: Kadınların ilk kez parlamentoya girdiği 1935 yılında oran yüzde 4 buçuktu. 2011’de yüzde 14.4 oldu.

Yerelde kadınlar ilk kez 1930’da seçimlere katılıyor. O günden bugüne -30 Mart’ı saymazsak 17 kez sandığa gidiliyor. Bu tarihler arasında il belediye başkanlığına seçilen erkek sayısı bin 159 iken kadın sayısı sadece 6. İlçelerle birlikte bu sayı 2 bin 950, kadın başkan sayısı 26. Yüzdeye vurursak 0.8!

Durum bu kadar vahim.

Peki, 30 Mart’ta ne oldu?

Oranlarda çok büyük bir sıçrama olmadı ama kadın siyasetçileri, siyasi partileri ve seçmenleri bundan sonrası için yüreklendirecek, moral veren bir düzelme oldu.  

Net olmayan sonuçlara göre Türkiye genelinde il, ilçe ve beldelerde kadın belediye başkan sayısı 35’e çıktı. Sayı 9 arttı. Lakin bunu belediye başkan sayısının 2950’den 1395’e indirildiğini bilgisiyle değerlendirirsek rakamsal artışın değeri de artacaktır.

Yine de en mühimi sayısal artış değil elbette.

Seçilen kadınların hepsinin ayrı bir başarı öyküsünün, hele de Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, kadın sorunu, azınlıklar sorunu gibi Türkiye’nin kangrenleşmiş sorunlarının içinden binbir mücadeleyle çıkagelmiş olmaları. Türkiye’ye taptaze umutlar getirmeleri.

Kadın başkanlar bölgesel olarak en çok Güneydoğu’da. Kadının diğer adının sorun bilindiği yerde yani. İki büyük şehirde, bir şehirde kadın başkanlarımız var artık. Çözüm süreci şimdi daha da güvende.

Kadın politikacıları icra makamlarına getirerek bu fotoğrafı kristalize eden BDP başta olmak üzere tüm siyasi partileri kutlamak gerek.

Ama elbette, durmak yok yola devam!