Yeni Türkiye’ye yeni sol

Yeni Türkiye” kavramıyla çok sık karşılaşıyorsunuz. Çoğu zaman bağlamından kopuk bir biçimde kullanıldığı için, giderek “klişeleşen” ve mazmunlaşan, hatta içeriğinden boşaltılan bir söz haline geldi.

“Yeni Türkiye” kavramı, bana göre, sadece bir siyaset dönemini işaret etmiyor. Demokrat Parti’den başlayarak, merkez sağda yer tutmuş bütün siyasal partiler, cari siyasetle, cari siyaset alışkanlıklarıyla ödeşmeyi hep “yedek gündem” olarak tuttular. Bu ödeşmeyi yapacak güçten ve vizyondan uzak oldukları için, reformcu niteliklerini, yalnızca “sınai alanda” gösterebildiler.

AK Parti’nin (öncekilerden) farkı, bu ödeşmeyi yapabilmesi ve sistemi değiştirecek cesareti göstermesi... Yani AK Parti, çevrede birikmiş enerjiyi merkeze taşıyarak, o enerjinin dönüştürücü gücüne yaslanarak, “Yeni Türkiye”yi (yeni bir Türkiye ihtiyacını) açığa çıkarmış, bir anlamda görünür kılmış oldu. 

Bu, elbette azımsanamaz bir katkıdır.

Hatta devrimdir...

On sene öncesinin Türkiye’sinde, “Okullardaki yanaşık düzen eğitimine son verilmeli, Olağanüstü hal uygulaması kaldırılmalı, başörtüsü serbest bırakılmalı, gasp edilmiş azınlık malları iade edilmeli, sürgündeki sanatçılar dönmeli, Nazım Hikmet vatandaşlığa alınmalı, Kürtçe yasağı kaldırılmalı” sözü, genellikle “Rüya mı görüyorsun?” itirazıyla karşılanırdı. Hiçbir partinin, “muhkem devletin” kalelerine dokunamayacağı söylenirdi.

Muhkem devletin kaleleri bir bir yıkıldı.

Bu iş, üstelik, siyaset eliyle yapıldı.

Hem yeni bir Türkiye kurulmuş, hem de siyaset kurumuna itibarı iade edilmiş oldu.

“Eski”nin alışkanlıklarından kurtulmuş ve kendisine yeni (çağdaş) bir istikamet tayin etmiş Türkiye’nin, doğal olarak eskinin hastalıklarıyla ödeşebilecek yeni (çağdaş) bir muhalefete de ihtiyacı var.

Neredeyse 70 yıldır Türkiye’de muhalefeti CHP temsil ediyor. Tabii, bunu (yani CHP’nin üstlendiği muhalefet rolünü), demokratik ülkelerdeki muhalefet rolünden ve işlevinden ayırmak gerekiyor. 

CHP’nin görevi, “yerleşik düzen” ve “statüko” adına siyasal iktidarları denetlemek oldu. “Sistem”in sahibi olarak, “icra”ya hedef ve istikamet dayattı, hükümetler üzerinde “onaylayıcı” rol oynadı, zaman zaman kendisini tezciye makamı yerine koydu. Bir imtiyazdan geldiği için, muhalefette olmasına rağmen, sürekli “iktidar yetkisi” kullandı. 

Bu nedenle, demokratik normale yönelik girişimlerde, “ortakçı” ve “yol gösterici” olarak hep CHP’yi görüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.

Fakat, Yeni Türkiye, CHP’nin “tevarüs edilmiş” imtiyazlarını da elinden aldı.

Bütün siyasetini ötekinin geriliği ve çağ dışılığı üzerine kurmuş, halkı siyaset kurumunun (ve hatta demokrasinin) iğvasından sakındırmak gibi kutsal bir görev ifa eden bu parti, üstelik, “sol” bir parti olduğunu iddia ediyordu. Dahası, Türkiye sollarının üzerinde blokaj kurmuş, sol düşünceyi de dönüştürüyordu...

CHP için deniz bitti.

Ötekinin geriliği ve çağ dışılığı üzerine kurgulanmış siyasetin artık toplumda bir karşılığı yok.

Eski muhalefet alanlarında (laikçilik, cumhuriyetçilik, Atatürkçülük) üretilen siyaset dilinin, reel siyaset karşısında bir şansı bulunmadığını artık CHP’liler de görüyor. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi, bu dilin öldüğünü (üstelik CHP’liler eliyle) tescil etmiştir.

O halde şunu öngörebiliriz:

Yeni Türkiye, CHP’yi de dönüştürecek.

Belki de halkın değer tercihleriyle barışık, “demokrasi”ye inanan, farklılıkları “anomali” olarak görmeyen bir sol hareket doğacak.

Bunu Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu gibilerden beklemiyoruz elbette...

Bu ikilinin varlığı, olsa olsa, CHP’deki krizi derinleştirir.

Kriz derinleştikçe, hedefe giden yol kısalacaktır.