Anlaþýlan AB iþleri yeniden canlanýyor.
2008’de küresel bir kriz çýktý, Avrupa bu krize yönelik doðru önlemleri almakta çok baþarýlý olamadý.
Türkiye ise, 2001 krizi sonrasý alýnan çok baþarýlý önlemler, bu doðru politikalarda 2002 sonrasý siyaset destekli sebat ve AB süreci bileþimiyle 2008 küresel krizini Avrupa’ya oranla çok daha az hasarla atlattý, atlatýyor.
Ancak, unutmayalým, beþ-altý sene zarfýnda yaþananlarýn asýrlar içinde oluþmuþ rötarlarý kapatmasý pek mümkün deðildir, kiþi baþýna gelir farklarý da, kurumsal yapýlardaki eksiklikler, zayýflýklar da öyle kolay kolay giderilemez.
Türkiye’nin de meseleyi kýsa vadeli deðil, orta ve uzun vadeli görme mecburiyeti vardýr, bu orta ve uzun vade hedefinde de AB üyeliði mutlaka olmalýdýr.
Yine unutmayalým, AB meselesi Türkiye yurttaþýnýn günlük yaþam kalitesinin yükseltilmesine iliþkin bir konudur, bu meseleyi illaki de makro konulara, kürt meselesine, sivil-asker iliþkilerine, ifade özgürlüðüne falan getirmek de, bu konularýn yaþamsal önemini unutmadan, þart deðildir.
Küçük ama önemli bir örnek: 22 Ocak 2013 gecesi yanan, Galatasaray Üniversitesi’nin 1871 tarihli, Abdülaziz döneminde inþa edilmiþ binasý, þayet Türkiye bu tarihte yirmi senedir AB üyesi olsa idi, çok muhtemelen yangýndan büyük hasar görmeden çýkardý zira AB mevzuatý elektrik kablolarýnýn yanmaz kablolarýn içinden geçmesini, tarihi binalarda duvar boyalarýnýn yavaþ yanan boyalardan seçilmesini zorunlu kýlmýþ olurdu.
Aynen, 2005 senesinden beri, “AB dayatmasý” nedeniyle, bizim de, çocuklarýmýzýn da üzerlerinde daha az, AB standartlarýnda kimyasal atýk olan yaþ meyve, erik, kiraz, kayýsý yiyebildiðimiz gibi.
Bugüne dek hiçbir AB muhalifinin “2005’e kadar neden çocuklarýmýza, kirazla, erikle birlikte AB standartlarýnýn çok üzerinde kimyasal atýk, yani zehir yedirdik, AB süreci olmasa idi, bu daha ne kadar sürerdi?” sorusuna düzgün, dürüst bir cevap verebildiðini iþitmedim.
AB dönem baþkanlýðýnýn Kýbrýs’tan Ýrlanda’ya geçiþinin iliþkileri bir ölçüde canlandýracaðý zaten bekleniyordu ama, þunu da unutmayalým, AB süreci Türkiye’nin bir iç politika meselesidir, uluslararasý politik iliþkilere indirgenmemesi gerekir, yukarýda belirtmeye gayret ettiðim gibi de, eriklerin, kirazlarýn üzerindeki zehirli atýklara getirilen limit AB dönem baþkanlýðýnýn hangi ülkede olduðundan çok daha önemlidir.
Ýrlanda’nýn dönem baþkanlýðýnda muhtemelen yargý faslý ile temel haklar faslýnýn müzakerelerinin baþlamasý bekleniyor.
Türkiye’nin bu süreçte yapmasý gereken de siyasi aðýrlýðýný daha çok sayýda faslýn açýlmasý için kullanmaya çalýþmasý.
Türkiye, bendenizin anlamakta zorlandýðý nedenlerden, kamu ihaleleri, rekabet ve sosyal politikalar fasýllarýný açmak istemiyor.
Oysa, bu üç konu da, aynen kirazlarýn üzerindeki zehirli atýklar misali, ilerleme saðlanabildiðinde, ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaþýnýn yaþam kalitesini, refahýný arttýrabile- cek konular.
Kamu ihaleleri faslýnýn içeriði her kuruþ vergi gelirinin daha etkin kullanýmý, 6 þiddetinde bir depremde önce devlet binalarýnýn çökmemesi demek.
Rekabet faslýnýn müzakereye açýlmasý Türkiye ekonomisinin daha etkin çalýþmasý demek.
Sosyal politikalar ve istihdam faslýnýn içeriði ise maden kazalarýnda daha az iþçimizin ölmesi demek.
AB sürecinin yeniden canlanmasý, göreceksiniz, Türkiye’nin meselelerinin daha anlamlý, çünkü mukayeseli olarak tartýþýlmalý demek olacak.