Parlamenter sistem - Baþkanlýk sistemi tartýþmasýnýn yeniden gündeme gelmesi kaçýnýlmazdý, nitekim geldi.
Önce “kaçýnýlmazdý” üzerinde uzlaþmak gerekiyor. Çünkü bir yanda halk oyu ile seçilmiþ bir Cumhurbaþkaný, diðer yanda da 12 Eylül Anayasasýnýn Cumhurbaþkanýna verdiði yetkiler var iken, ya o Cumhurbaþkanýnýn o yetkileri kullanmamasýnýn garantilerini ortaya koymak gerekiyor, ya da Baþbakan’ýn üst bir iradenin de facto - fiili müdahalelerini sineye çekmesini. Her iki durum da potansiyel sancý demektir, bu sancý Cumhurbaþkaný’nýn ayný partinin içinden çýkmasý durumunda da söz konusudur, farklý partiden olduðunda daha çok söz konusudur, koalisyon olduðunda daha daha çok söz konusudur. Onun için konunun çözümü kaçýnýlmazdýr. Ya Cumhurbaþkaný gerileyecektir ya da Baþbakan. Her iki durum iki ayrý sistem yapýlanmasýný ifade etmektedir.
Ak Parti’nin “Gelin konuþalým, bu konuyu çözelim” demesi son derece haklýdýr, muhalefetin itirazý, sistemde problem olduðunu kabul etmemekten deðil, “Çözüm baþkanlýk istikametinde olursa, oradan da Erdoðan’ýn baþkanlýðýna varýlýrsa...” gibi bir ihtimale yönelik itirazdýr. Ak Parti, sistemdeki çarpýklýðý düzeltmekle, Erdoðan’ýn baþkanlýðýný ayrý ayrý mütalaa ediyor olmakta muhalefeti ikna edemediði, muhalefet de “Bu iþ sonunda nasýl olsa Tayyip Erdoðan’ýn baþkanlýðýna varýr”sendromundan kurtulamadýðý için sistemdeki sýkýntý devam etmekte, Erdoðan’ýn seçilmiþ Cumhurbaþkanlýðý”nýn içini “fiili - de facto” anlamda dolduruþ biçimleri de muhalefetin sert itirazlarýna sebep olmaktadýr.
Konu evet “kaçýnýlmaz” olarak yeniden gündemde.
Ak Parti’nin seçimlerde aldýðý sonuç da, bu yeniden gündem oluþun tetikleyicisi olmuþtur. Hoþ, 7 Haziran gibi bir sonuç çýksaydý da Erdoðan’ýn Cumhurbaþkanlýðý üzerinden sistem tartýþmasý devam edecekti.
Belli ki bir anayasa deðiþikliði gereðini inkar edecek parti yoktur. 7 Haziran öncesi parlamentosunu oluþturan parti gruplarý da bu zaruretle bir uzlaþma komisyonu oluþturmuþlar, 60 maddelik bir uzlaþma metni çýkarmýþlar ve çalýþma orada durmuþtu. Yani bir anayasa deðiþikliðine ihtiyaç yok, diyen parti yok.
O zaman nasýl bir anayasa deðiþikliði, sorusu gündeme geliyor.
Ak Parti öncelikle diyor ki “Bu iþi düzeltmeliyiz. Bu alanýn bir sancý potansiyeli oluþturmasýný önlemeliyiz.” Muhalefetin buna da itiraz etmesinin anlamý bulunmuyor.
Tartýþma “Nasýl düzeltilmeli?” de çýkýyor.
Ak Parti’nin önerisi “Baþkanlýk ya da yarý baþkanlýk olsun” þeklinde. Gerekçesi de var, daha çok istikrar ve sistemin iþleyiþinde sür’at..
Aslýnda muhalefetin ilkesel olarak baþkanlýða - yarý baþkanlýða da karþý olmamasý gerekir. Çünkü böyle yönetilen büyük - küçük pek çok demokratik ülke var. Amerika da var, Fransa da, Meksika da var. Yine millet iradesi, yine sorumluluk, yine denetleme... Demokratik ölçüler içinde neye itiraz edeceksiniz?
Muhalefetin itirazýnýn baþkanlýk - yarý baþkanlýk sistemine itirazdan ziyade, “Bu sistem yönetime öncelikle hep çoðunluk iradesini getirir, Türkiye’de çoðunluk hep saðdadýr, öyleyse hep sað isimler - kadrolar iktidar olacaktýr, güncel anlamda da ilk baþkanýn Tayyip Erdoðan olacaðý kesindir” deðerlendirmesinden kaynaklandýðý görülüyor.
O zaman ne olacak? Muhalefet sistemin böyle sancý potansiyeli taþýr mahiyette kalmasýný mý arzuluyor? “Sistem böyle sürsün, Cumhurbaþkaný ile Ak Parti genel baþkanlýðý ve Baþbakanlýk arasýnda yetki tartýþmasý çýksýn, biz de o aradan yararlanarak politika yapalým” hesabý mý söz konusu? Bu hiç þüphesiz ülke kaygýsý deðil, küçük siyaset oyunu anlamýna geliyor.
Bir ihtimal daha var, o da Ak Parti’nin sistem restorasyonu çaðrýsýna bir partinin destek vermesi ve referanduma sunulacak bir anayasa paketinin hazýrlanmasýdýr. Olmaz mý, olabilir.
Bazý partilerdeki fikir jimnastikleri bu umudu veriyor.