Türkiye’de devam eden hükümet kurma sürecinin her aþamasý, mevcut dengelerde uzun ömürlü bir koalisyonun mümkün olmadýðýný ortaya koyuyor. Ýçine sýkýþýp kaldýðýmýz iç dinamikleri bir kenara býrakýrsak, bölgesel ve hatta daha geniþ ölçekte þekillenen yeni süreçlerin çok farklý bir geleceðe iþaret ettiðini söyleyebiliriz.
Kabul etmekte zorlandýðýmýz gerçeklerle yüzleþmediðimiz sürece, baþka dinamiklerin bizi kuþatmasýndan kurtulmamýz mümkün deðil. Türkiye’de 7 Haziran seçimlerindeki sonucun temel belirleyicisi Kürtlerdir. Bu yokmuþ ya da hiç olmamýþ gibi davranmak kime ne kazandýrýr anlamak zor. Ancak sýcak geliþmeler, bu yüzleþmeyi istesek de istemesek de önümüze koymuþ durumda.
Irak diye bir devletin hala var olduðunu ve toprak bütünlüðünün önemli olduðunu söyleyebiliriz. Ayný þekilde Suriye’den da böyle söz edebiliriz. Ancak bizim böyle bakýyor olmamýz, orada olup biteni ve bunlar üzerinden þekilenen yeni bölgesel düzenin ayak seslerini ortadan kaldýrmýyor. Özeti þu: Bölgemiz yeniden þekilleniyor.
Defalarca ve 20 yýldýr yazýyorum. Türkiye, kendi etrafýnda þekillenen sýnýrlarýn ve bunlarla hedeflenenlerin muhatabý deðildir. Baþka bir deyiþle bu coðrafyanýn kodlarýný oturup yazan, sýnýrlar çizen, petrol bölgelerini ayýran, devletler icad eden, peþie bir yýðýn sorun çýkaran da Türkiye deðildir. Bunlarýn varlýðýný kutsalmýþ gibi kabul etmek, ne pahasýna olursa olsun savunmak, bunlar üzerinden bir gelecek kurgusu oluþturmak, bizi bugünden daha iyi bir yere götürecek bir yaklaþým olamaz.
Merhum Turgut Özal’ýn hayalleri bile bu bölgeyi dizayn edenleri yerinden oynatmaya yetmiþti. Nitekim hangi adýmlarý atabileceði yavaþ yavaþ þekillenmeye baþlayýnca tasfiye edildi. Özal sonrasýndaki kanlý dönemi hatýrlayanlar, bugün önümüze konulan faturanýn neden bu kadar büyük olduðunu da anlayanlar olmalý. Çok daha kolay, bunca kayýp yaþanmadan çözülebilecek, en azýndan yönetilebilecek bir bir sorun, devasa boyutlara ulaþtý. Þimdi o sorun, neredeyse siyaseti tümüyle etkileme kabiliyetini elde etti.
Geçtiðimiz hafta CIA eski Direktörü Michael Hayden Almanya’da yayýnlanan Die Welt’e bir röportaj verdi. Bakýn neler söylüyor:
‘...Bana göre Kürtler bizim en önemli müttefikimiz. Öyle de kalacaktýr. Çünkü Rojava’daki koalisyon onlarýn çýkarýnadýr.
...Washington desteðini fazlasýyla gösteriyor. Kaldý ki hafýzamýzý yenileyebiliriz. Tarihe baktýðýmýzda, Osmanlý Ýmparatorluðu burada üç vilayetten oluþuyordu. Kürt, Sünni ve Þii. Yani Musul, Baðdat ve Basra vilayetleri. Þimdiki dönemde ise Irak diyoruz. Bu bölünme tarihsel bir bölünmedir. Suriye ve Irak’ýn eski haline geleceðine inanmýyorum. Baþka alternatifler bulmamýz gerekiyor. Bu nedenle Kürtler’in doðrudan silahlanmasýný destekliyorum.’
Bu ifadelerin Amerikan yönetiminin resmi görüþü olup olmadýðý, kimi ne kadar temsil edip etmediði tartýþmasý bir yana; bölgede olup biteni anlamamýza katký saðlayacak þekilde okumak da mümkün.
Olup bitenin gerek sýnýrlarý, gerek kendi içindeki dengeleri ve sorunlarý, gerekse yakýn geleceði açýsýndan en fazla etkilediði ülke sorusunun tartýþmasýz tek cevabý Türkiye.
Yeniden içimize kapanmak, geçmiþi tekrarlarcasýna devletin en eski yöntemleri üzerinden sorunlara bakmak; hele de güvenlik merkezli bakýþ açýsýný tekrar merkeze almak, geleceðe dair herþeyi yok etmekle ayný anlama geliyor.
Türkiye, korkularý yüzünden siyasi sýnýrlarýna kapanýp kendisini güvene alabilecek bir ülke olsaydý, bugün bunlarýn hiçbirini konuþuyor olmayacaktýk. Bosna’ya gözyaþý döken, Suriye’deki mazlumlarý baðrýna basan bir ülkenin, sorunlara yerinde mühadale edecek cesareti de vizyonu da olmalý.
Ötesini konuþmak bile gereksiz.