AK Parti, bölgesel geliþmelerin Soðuk Savaþ sonrasýnda en yoðun yaþandýðý bir dönemde iktidara geldi. 11 Eylül’ün hemen ardýndan yaþanan bu geliþme, ‘küresel bir 28 Þubat atmosferi’ estirilirken zamanýn ruhuna yeterince aykýrýydý. AK Parti, bu tahripkâr dalgadan ilk günden pozitif olarak ayrýþmayý, Türkiye’yi krizin dýþýnda, kendisini de iktidarda tutmayý baþaran aktör oldu. Bu süreçlerin tamamýnda iktidar ve muhalefet odaklarý (siyasi partiler ve vesayet odaklarý), büyük ölçüde yerlilik skalasýnda aldýklarý pozisyonlarla da tarif edilebilirler. Hatta krizin ana ekseninin yerlilik olduðunu söylemek uygun olur.
Mesela ‘Balyoz Darbe Planý’ diye bilinen askeri oyun seminerinin, bir darbe planý olmasýndan çok daha fazla dikkat çeken yönü içeriði ve zamanlamasýydý. Irak’ýn iþgal edilmesine günler kala bir grup general ve rütbeli asker, 28 Þubat tecrübesini 11 Eylül ruhuyla mezcederek iktidarý nasýl devirebileceklerinin simülasyonunu yapýyorlardý. Güney sýnýrýmýzda ülkeyi ve bölgeyi derinden etkileyecek büyük bir kriz kapýdayken, ‘askercilik’ oynayanlarýn yerlilik düzeyi ve hassasiyeti daha sonra da sürekli nükseden bir yapýsal durumdu.
Geride kalan süreçte ise ‘Balyoz ruhu’ hiç kaybolmadý. Yýllarca iktidarý küresel odaklara ‘Ýslamcý bir diktatörlük’ olarak pazarlama giriþimi ‘olabilecek en çapsýz þekilde’ devam etti. Özellikle Hamas’ýn Türkiye ziyaretinden sonra yabancý baþkentlere büyük bir suç iþlenmiþ edasýyla koþanlar, anlamsýzlaþana kadar olabilecek en derin aþaðýlýk kompleksi ve batý-merkezciliðe denk gelen ‘eksen kaymasý’ lakýrdýlarýný tüketip durdular.
Kendi ülkesiyle baþka baþkentler üzerinden konuþmaktan ibaret olan bu yaklaþým, özünde kaçýnýlmaz bir durumdu. Zira ancak ‘de facto’ kesintisiz 28 Þubat düzeninin devam ettiði bir Türkiye’de anlamlý ve huzurlu olabilecek aktörlerin yerlilik kriz(ler)i yaþamasýndan daha tabiî bir durum olamazdý. Dili, lügati, zihni, siyasal ve tarihsel muhayyilesi büyük ölçüde kendi kendine oryantalizmin ve kolonyalizmin ürünü olan bir dünyadan ‘baþka bir þey çýkmasý’ da zordu.
Mezkûr ruh hâlinin dýþ politika eleþtirilerinde kullandýðý düzlem de büyük ölçüde ayný yerlilik krizinden ibaret. Kabaca, Türkiye’de yaþanmasý kaçýnýlmaz olan deðiþim ve dönüþümle barýþýk olmayan odaklarýn tamamýnýn, farklý sebeplerle ve dozajlarda yerlilik krizi yaþamalarý kaçýnýlmazdý. Fethullahçýlýk’tan Kemalizm’e, geç kalmýþ veya anakronik duruma düþmüþ milliyetçi ve ulusalcý damarlardan sol ve liberal unsurlara varýncaya kadar ‘en rahat ortak paydaþ’ yerlilik krizi olageldi.
Son beþ yýldýr yaþanan Suriye krizi ise yerlilik sorununun en acý þekilde hissedildiði yakýcý bir turnusol testine dönüþtü. Suriye, farklý etnik ve mezhebi unsurlarý içinde barýndýrmasý kadar, dýþarýdan farklý aktörlerin de müdahalesiyle ‘Türkiye’de kimin ne kadar Türkiye’ye yaslanarak krizle muhatap olabildiðini’ de belirleyen bir sorun oldu. Bir anda kendisini farklý eðilimlerle Þam’da bulandan Tahran’a koþana, Brüksel’de turlayandan Moskova’dan Washington’a mekik dokuyana, çeþitli aktörler arz-ý endam etmeye baþladý. Maalesef, durum bu denli kaba bir tasviri hak edecek kadar vahimdi. Yarým milyonu aþkýn insanýn katledildiði, milyonlarcasýnýn mülteci konumuna dönüþtüðü bir krizde ‘fiziken Türkiye’de, zihnen baþka baþkentlerde’ arz-ý endam eden aktörler sýraya girdiler.
Bu aktörler içerisinde elbette en dramatik olaný Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Özellikle bütün Türk çarpýk modernleþmesinin marazlarýnýn ete kemiðe büründüðü bir dönem yaþadýlar. Batýlýlaþma hikâyesinin bütün hazin sahnelerini, her dýþ politika kriz anýnda oynamaktan kendilerini alýkoyamadýlar. Ortadoðu ve özünde Ýslam’la kurduklarý çarpýk olduðu kadar karmaþýk iliþki ‘arafta bir karakter’ üretmekte gecikmedi. Ayný anda yerliliðini korumaya çalýþan ama seküler dürtü ve huylarýna yenilen, Batý ile zihinsel ünsiyetini muhafaza etmeye çalýþan ama bu coðrafyada, hatta bu toplumsal yapý içerisinde olmayý ‘ilan edilmemiþ bir talihsizlik’ olarak tercüme eden bir yapý ortaya çýktý. Türkiye’de sarýlacak darbeci bulamayýnca soluðu Kahire’de alan, vesayet rejimi buharlaþýnca Suriye Baas rejimine ‘yüzbinlerce insanýn katledilmesine gözünü kapatarak’ gidebilen bir ahlak ve politik çizgi ürettiler.
Geldikleri noktada ise yerlilik krizlerini aþmalarýnýn tek þartý var: Türkiye’de ve bölgede yaþanan deðiþimden yana sahici tavýr alacak bir zihinsel dönüþüm yaþamalarý gerekiyor. Bu kolay veya mümkün mü? Elbette deðil. Ama eðer ilgi gösterilirse, siyaset de zaten bunun için var!