‘Yeşil totaliterizm’ mi?

Bu ülkenin anayasa hukukçularından biri -adını giderek önemsizleştirdiği için yazmıyorum- AK Parti’nin partilerin kapatılmasını yasaklayan teklifini “yeşil totaliterizm” olarak değerlendirmiş. 

Bu bir değerlendirme değil, düpedüz bir siyasi suçlama.

Dibine kadar diktatoryal, otoriteryan ve faşist olan tek parti döneminin bile “totaliterizm”le tanımlamanın doğru olmadığını söyleyen o anayasa hukukçusu gibi pek çok zevatın nedense laf AK Parti’ye geldiğinde “totaliterizm” ve “diktatörlük” lafını bolca sarf ediyor olmaları, gerçekte durdukları yerin kaskatı bir ideolojik/siyasi yer olduğunu gösteriyor.

Türkiye demokrasisinin eski dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde ileri seviyelere ulaştığı bir dönemden caffel-kalem “totaliterizm” diye bahsetmek doğrusu kaba bir ironiyi hak ediyor.

Bu tür insanların isimlerinin önünde bilimsel/akademik unvanların olması ayrıca bir ironi elbette.

AK Parti kendine zırh mı getiriyor?

AK Parti iktidardaki bir parti iken kapatılmak istendi.

O tarihte o birileri “İyi ki Ankara’da Cumhuriyet savcıları var!” diye seviniyorlardı.

AK Parti’nin bir oy farkıyla kapatılmamış olması çoklarını rahatsız etmiştir.

AK Parti demokrat anlayışının gereği olarak partilerin kapatılmasını yasaklayan bir anayasal teklifi meclise sunduğunda CHP, MHP ve HDP’nin nasıl bir tavır takındığını biliyoruz.

AK Parti’nin o gün getirdiği teklife karşı çıkan CHP ve HDP’nin bugün “Partilerimiz kapatılmak isteniyor!” yaygarası kopartmaları ise manidardır.

Madem ki partilerin kapatılmaması gerektiğini yürekten istiyorsunuz, niye o gün bu teklife karşı çıktınız diye sormazlar mı?

Paralel kuşların uçurduğu bir yalan haber üzerinden mağduriyet edebiyatı yapmak adına CHP liderinin diline doladığı “parti kapatma” meselesi gereksiz yere gündeme taşınınca AK Parti’nin ön alıp partilerin kapatılmayacağı bir teklif hazırlaması ne hikmetse başta CHP olmak üzere CHP ideolojisi etrafında kendilerini konumlandıran herkes tarafından rahatsızlık doğurdu.

Sözkonusu anayasa hukukçusu da bu isimlerden birini oluşturuyor.

Güya AK Parti kendine bir zırh örmek istiyormuş! İktidar partilerini dokunulmaz kılıyormuş! Parti devletini hedefliyormuş!

AK Parti’nin kurucu genel başkanı ve AK Parti hareketinin lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu çerçevede söyledikleri ortada.

AK Parti hareketinin bilge genel başkanı ve başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dedikleri ortada.

Her ikisinin dedikleri özetle şu:

“Partilerin kapatılmasını yasaklayan bir düzenleme getirelim.”

Benim de altında imzamın bulunduğu AK Parti teklifinin özünde bu “yasaklayıcı” düzenleme bulunmaktadır. Teklifin içeriğinde sorun oluşturan veya yanlış anlaşılmaya müsait ifadeler varsa bunlar karşılıklı görüşmelerle düzeltilir.

AK Parti’nin tartışmaya açtığı bir teklife peşinen karşı çıkmak samimiyetle bağdaşır bir durum değildir.

CHP lideri partisinin kapatılma sorununun olmadığını söylüyor.

O zaman dilinize paralel kuşların o yalanını pelesenk etmeniz niye?

CHP “Ben devletin partisiyim. Kimse beni kapatamaz. Ama başka partilerin kapatılması gerekebilir. O zaman prensip olarak parti kapatılmasını yasaklayan bir teklife evet demem yanlış olur” şeklinde özetlenebilecek bir siyasal pozisyon üretiyor.

Bu CHP’nin ideolojik genlerinin kendilerine yüklediği bir misyon.

Ama AK Parti’nin partilerin kapatılmamasıyla ilgili bir demokratik teklifini “totaliterizm” gibi ağır bir suçlamanın hedefi haline getirmek “yavuz hırsız!” örneğini akla getiriyor.

Parti devleti geçmişte kaldı

Devleti partiler yönetir.

Partilerin devlet yönetmesiyle “parti devleti” gerçekliği birbirinden farklıdır.

CHP’nin devr-i iktidarı kelimenin tam anlamıyla bir “parti devleti”ydi.

Demokrasilerde herhangi bir parti uzun bir süre halkın teveccühüne mazhar olup iktidarda kalabilir.

AK Parti örnekliğinde olduğu gibi.

Bu orta yerde bir “parti devleti” olduğu anlamına gelmez.

Çünkü iktidardaki parti bir sonraki seçimde halkın oylarıyla yerini bir başka partiye bırakabiliyorsa orada “parti devleti”nden bahsetmek, bilimselliği katleden bir yaklaşım tarzıdır.

Halkın sandıktan değiştirmek istemediği bir partiyi “diktatörlük”, “totaliterizm” ve “parti devleti” yakıştırmalarıyla gözden düşürmeye kalkışmak, demokrasiyle bağdaşmayan ideolojik bir katliam türüdür.

IŞİD benzeri bir parti kapatılabilir mi?

Varsayalım ki IŞİD veya Hizbullah türü bir parti kuruldu. O parti “Şeriat devleti” kurmak için halka cihat çağrısında bulundu.

Veya bir başka parti diyelim ki kin ve nefret temelinde faşist-ırkçı çağrılarda bulundu.

AK Parti’nin teklifinde meclis onayının istenmesi bu tür ihtimaller için geliştirilmiş bir demokratik emniyet subabı niteliğinde değerlendirilmelidir.

Ama bu öneri CHP veya CHP’li çevrelerce kabul görmüyorsa pekala değiştirilebilir.

Ama bu konudaki müzakerenin önünün peşinen kesilmesi, dahası ve en fenası konunun “seçim barajı” şartına bağlanması, ilkesizliğin ve samimiyetsizliğin bir belgesi olarak kayda geçmiş bulunuyor.

Demokrasiye zırh

AK Parti kendine değil demokrasiye bir zırh getiriyor.

Bunu anlamayan hukukçuların aklına şaşarım.