Küçücüktüm. Babamýn elini tutmuþ Sýhhiye’den Kýzýlay’a yürüyorduk. Taþlar yaðmaya baþladý birden, polisler koþuþmaya, insanlar naralanmaya. Babam beni kaptýðý gibi bir apartmandan içeri daldýk, kapýyý kapattýk. Ýnsan sel olmuþ, kopmuþ geliyordu; baðýrýyordu bir aðýzdan, ortalýk toz duman. Babama sordum: “Ne istiyor bunlar? Niye baðýrýyor?” Babam “Adnan Beyin istifasýný istiyorlar...” demekle yetindi. El kadar çocuða baþka ne anlatacaktý ki! El kadar çocuk, anlatsa da anlayamazdý zaten.
Adnan Bey çok kibar, çok nazik bir insandý; Allah rahmet eylesin. Hýrsýzlýkla, uðursuzlukla, Anayasayý ihlal etmekle suçladýklarýnda onu Yassýada’da boncuk boncuk terlediðini, yüzünün kýpkýrmýzý kesildiðini, mendiliyle alnýnda birilen terleri silmekle yetindiðini söylerler. Azarlamadý kimseyi, baðýrmadý. Sustu....Ne oldu sustu da? Asýldý! Gerçek “suçu” Sovyetlerle ticaret anlaþmasý imzalamaktý! Dýþ Ýþleri Bakaný Fatin Rüþtü Zorlu’ya da “Bay Yüzde On” dediler. Yapýlan bütün dýþ anlaþmalardan yüzde on komisyon aldýðýný öne sürdüler. Ýpe çektikten sonra baktýlar ki bir eviyle üç beþ kuruþ parasý varmýþ hepi topu. Maliye Bakaný Hasan Polatkan’ý ise bakanlýðýný soymakla suçladýlar, sanki maliye bakanlýðý dev bir kasaydý, Rahmetli Polatkan da onu açýp açýp evine kucak dolusu para taþýyordu. Öldürdükten sonra baktýlar iki eviyle, Ziraat Bankasý’nda yirmi bin lira parasý varmýþ! Utandýlar mý ipi çekenler? Yoo! Cellatlarý kýþkýrtanlar yýllar yýlý “hýýýrsýýýz!” diye baðýrmayý sürdürdü. Bu üç kiþi de kibar adamdý; baðýrmaz, öfkelenmez, kendilerini suçlayanlara gereken cevaplarý vermezdi.
Yalanlar uçuþtu havada; gençlerin polislerce öldürülüp cesetlerinin Et Balýk Kurumu’ndaki kýyma makinelerinden geçirildiði yayýldý ortaya! Ancak yýllar sonra CHP’li Orhan Birgit, bu haberleri nasýl uydurduklarýný, üniversite gençliðini sokaða dökmek için sürekli yalan haberler yaydýklarýný, bunlarý basýna da verdiklerini anlatacaktý... Ama hafýza öyle birþey ki tazeleniyor üç beþ yýl geçince aradan; unutuveriyor insanlar onca yalaný, soytarýlýðý ve ölenleri... Yeni yalanlara inanmaya baþlýyor.
Ardýndan, ilk gençlik yýllarýmda bir sað/sol kavgasýdýr baþladý. Sayýsýz insan “solcu” ya da “saðcý” diye topraða düþtü; cenazeler cenazeleri izledi. Bunlar baþlamadan da dönemin baþbakaný Sovyetler’le çok geniþ kapsamlý bir ticaret anlaþmasý imzalamýþtý, Batýnýn kapýlarýnda yýllarca süründükten sonra. Ve darbe oldu. Hemen ardýndan PKK baþladý. Gene ölümler, gene cenazeler, gene þehitler. Türkiye silkinmiþti rahmetli Turgut Özal’la birlikte, ayaklarýnýn üzerinde durmaya baþlamýþtý. Özal Türki devletlerle anlaþma üzerine anlaþma yapýyor, komþularýyla arayý düzeltiyor, Cezayir’den özür diliyordu... Derken Çankaya’ya çýktý, öldü!
Ve 28 Þubat süreci dikildi karþýmýza. Gene acýlar, zulümler, kahpelik ve kaltabanlýklar birbirini izledi. Ardýndan 28 Þubat destekçilerine bankalar daðýtýldý ve bir soygun baþladý ki breh breh breh! Yýl 2001 devletçe, milletçe nefesimiz açlýktan kokarak IMF nam Düyun-u Umumiyeye avuç açtýk, gel kýçýmýzý kurtar diye. Hepten teslim olmuþtuk artýk; direnecek, karþý çýkacak, gýkýmýzý çýkaracak ne hal kalmýþtý ne de mecal! Ama hafýza ya bunun adý; hepsini unutturdu bize körolasýca!
Ve 2002’de. Hiç beklenmedik bir biçimde AK Parti iktidara geldi. Silkindik milletçe. Baþýmýz dikleþti. Korku tellallarý “þeriiaaat” diye baðýrdýysa da uðramadý kapýmýza yaratmaya çalýþtýklarý o öcü! Derken hükümet hava savunma sistemlerini Çin’den almaya kalkmaz mý? Sokak hortladý o saat! Bu gün gene üþ beþ kentin sokaklarýnda dolanýyorlar; baðýrýp çaðýrýyorlar. Gene bu ülkenin bir evladý Berkin topraða düþüyor, bir baþka yavrusu Burak cansýz yatýyor. Ve ölüm tüccarlarý ellerini oðuþturuyor kuytuda. Sen bunlarýn kim olduðunu biliyorsun; bizi 27 Mayýs’a taþýyanlar bunlar; sonra da 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Þubat’a... Sandýkdan umudunu yitirmiþ, sokaðýn iktidarý olmak isteyen yeteneksiz, çapsýz, beceriksizlere teslim olmak yok artýk! Bu böyle biline!