Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

Yetişin, ey taife-i laicus! Eğitim, ‘varsayım’ temelinden kurtarılıyormuş!

Eğitim’de ‘Evrim teorisi’nin temel alınması şeklindeki materyalist-laik yaklaşımın terkedilmesi yönündeki eğilim, ‘taife-i laicus’u epeyce celâllendirmişe benziyor.  

***

Teori / ‘theory’, latin dillerinden bir kelime.. Nazariye ya da daha yeni deyimle, varsayım demek.. Nazariye veya teori’den, varsayımdan söz edilen yerde kesinlik yoktur, ihtimaller söz konusu olabilir ancak.. İnsanların inanç, düşünce çerçeve ve kapasitelerine, müşahede ve idrak güçlerine veya bakış açılarına göre, tek bir konuda yığınla farklı anlayışları olabilir; durulan, bakılan yere göre farklı görüşler veya kanaatler serdedilebilir.

‘Ateist’olduğunu söyleyen ve militer-kemalist kafalı bir ünlü profesör de, kısaca, yaratıklar zaman içinde gelişip bünyevî değişikliklere uğradığı gibi, insan nesli de maymunların şekil değiştirmesiyle ortaya çıkmıştır.’ şeklinde özetlenebilecek olan ve 175 yıl öncelerde ing. araştırmacısı Charles Darwin tarafından ileri sürülen ‘Evrimteorisi’nin reddedilmesini,‘korkunç bir cehalet ve bilimdışılıkolarak niteliyor.

Halbuki, o teori, adı üstünde bir nazariyedir, bir varsayımdır. Bir varsayımı, bilimin kesin ve değişmez bir temeli gibi saymanın ve sanmanın, ‘bilimsel düşünce’yle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü, tecrübî ilimler bir şekk’ten, bir şüpheden hareket eder, denemelere girişir ve elde edilen yeni tecrübî bulgu da ancak yanlışlanana kadar ‘bilimsel doğru’ olarak kabul edilir.

***

Sözgelimi, 1905’lere kadar, ‘atom, maddenin parçalanamıyan en küçük parçası’ sayılıyordu, fizikte.. O tarihlerde ise, yapılan araştırmalar sonunda, ‘maddenin aslında, enerjinin yoğunlaşmış şekli olduğu ve atom’un, maddenin parçalanamıyan değil, parçalanabilir en küçük parçası sayılması gerektiği ve onun parçalanması halinde muazzam bir enerjinin serbest kalacağı’na dair yeni bir görüş ağırlık kazandı. Ama bu görüş de nihayet bir teori idi, varsayım idi. Ve ‘atom gerçeği’ ancak, 2. Dünya Savaşı’nın son demlerinde, Ağustos-1945 başında,  Japonya’nın Hiroşima veNagazaki şehirlerine atılan ilk atom bombalarının atılması ve korkunç bir enerji gücünün ortaya çıkması ve bir anda 300 bine yakın insanın kavrulması ve bu şehirlerin küllüğe dönüşmesiyle anlaşıldı.

Yani, artık atom’un, maddenin parçalanamaz en küçük parçası değil, ‘parçalanabilen en küçük parçası olduğu’ şeklindeki nazariye, fizik ilminin bir gerçeği haline gelmişti.

***

İmdiii. Darwin’in ‘Evrim Teorisi’ elbette basit bir iddia değil, bir takım benzerliklerden hareket ediyor, ama bir varsayımdan ibaret.. Hele de, ‘insanın maymundan insan şekline dönüşmüş olabileceği’ varsayımının tecrübe edilmiş bir gerçekliği yoktur.

Ve insan’a, hayatı, kainatı kavramasının temellerini, asırlardır, -değişen ve gelişen teorilere göre değil-; değişmeyen, insanı sistemli bir şekilde düşündüren inançla, kalbî kabullerle öğreten, hele de özü itibariyle ‘ilahî vahye dayalı dinler’, bu varsayımların temel kabul edilemeyeceğini bildirerek, varsayımların gerçek gibi dayatılmasına karşı çıkıyorlar. Materyalist-laik anlayışlar ise, ‘vahy-i ilahi’ inancına karşı çıkmak için bu gibi varsayımları gerçekmiş gibi dayatıyorlar. Kaldı ki, Müslümanlar ise, ilmî araştırmalara karşı çıkmayıp, varsayımların inancı bertaraf etmek için kullanılmasına karşı çıkıyorlar.

***

Prof. Aziz Sancar, ünlü bir kimya bilgini. Uluslararası üne sahib. İki hafta önce Bakû Üni’de bir konferans verdi. Konferans sonunda sorular geldi. Orada da,komünist dönemden kalma ve İslam deyince dehşete düşen bir zihniyet tahakkümünü her alanda sürdürüyor ya.. Çocuklar elbette etkileniyor bu gibi iddialardan.. Bir soru da ‘evrim teorisi’  konusunda gelince Prof. Sancar, ‘Ben Müslümanım, Müslüman olduğumu her yerde söylüyorum. Müslümanlığımla övünüyorum. Türkiye'deki ‘evrim’ tartışmaları beni çok üzdü. Ben Allah'a inanıyorum. İsteyen de evrime inanır.’dedi.

***

Ünlü fizikçi Stepfen Hawking ise, önceleri tanrı inancını reddediyordu; şimdilerde ise, ‘Benim söylediklerim, ‘tanrının yokluğu’şeklinde anlaşılmamalıdır’ demekte...

Ol hikâyet, kısaca budur.