Bayram dolayısıyla Türkiye ortalamasının az altına düşse de gündem yine hareketli, tartışmalı. Kurban Bayramı’nı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın nasıl kutlayacağını tartışarak geçirdik. Milli bayramlarla ilgili ne zamandır devam eden tartışmada yeni bir mevzi açılmış oldu. Giderek marjinalleşen, aksi ihtiyarlar gibi davranarak siyasetin tümden dışında bir yerlerde mevzilenen bazı kesimlere göre bir “Milli Mücadelecephesi” açılmış oldu.
Ankara Valiliği, aldığı istihbarat neticesinde CHP ve İP’in kol kola yürüyeceğini öğrendiğimiz alternatif Cumhuriyet kutlamasına izin vermedi. Olay bir restleşmeye dönüştü. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’in 89. yıl kutlamalarına bir Kuvva-i Milliye ruhu katarak “bedeli neyse ödemeye hazırız, biz halkımızın yanında olacağız” mesajı verdi. Dahası “Dün sırtını işgalcilere verip Cumhuriyet’in kuruluşunu engellemeye çalışanlar, bugün Cumhuriyet kutlamalarını yasaklamaya çalışıyorlar” dedi.
Köşk’te başörtüsüne tahammül edemeyen “Cumhuriyetçilerin” güzel hatırları için nicedir eşsiz verilen Cumhuriyet Resepsiyonu uygulaması sona erdirilirken, eşli ve eşsiz resepsiyon rezaleti son bulurken bu sefer de “Hipodrom kutlaması”na alternatif olarak yeni bir “Cumhuriyet Mitingi” tertip ediliyor.
Çağlayan ve Tandoğan Meydanlarındaki eski günlerin ve geçen 19 Mayıs’taki “Şişli yürüyüşünün” verdiği ilhamla olacak, CHP Genel Başkan yardımcısı Umut Oran, “O Cumhuriyet Mitingi yapılacak” diyor. Amacın “bayram etmek değil bağcı dövmek”, hadi CHP jargonuyla söyleyelim, “Cumhuriyet Bayramını siyasete alet etmek” olduğunu ifade ediyor.
“Cumhuriyet mitingi” motivasyonu taşıdığı dil sürçmesiyle ortaya çıkan bu alternatif kutlama talebinin geri çevrilmesi ise ayrıca tartışılmayı hak ediyor. Türkiye genel olarak kalabalıklardan hoşlanmıyor. “Kutlamanın bahane” olması ya da bu muamelenin yapılması bir yana biz zaten “eylem” tabiatlı toplanmalardan pek hazzeden bir millet değiliz. Bu konudaki hafızamız provokasyonların kana buladığı acı hatıralarla dolu. Bu yüzden yoğurdu hep üfleyerek yeme eğilimindeyiz. Darbelerin hazırlık dönemlerinin öğrenci eylemleriyle, Çorum’larla Sivas’larla organize edildiği hatırlanınca hak vermemek elde değil fakat bu ihtiyatlı tutum sonucu değiştirmiyor, ‘yasak’, konuya daha da abanılmasına yol açıyor. Yasaklama kutlamanın eyleme dönüştürülmesinin bizatihi bahanesi olabiliyor.
Nitekim “O Cumhuriyet mitingi yapılacak” ifadesi de “Yasaklamaya dair herhangi bir genelge olursa yırtar atarız” efelenmesi de “Cumhuriyet Bayramı kutlaması” denilerek başlanan işin giderek “Seferberlik Yürüyüşü ve Vatan ve Cumhuriyet için Halk Buluşması”na dönüşmesi de biraz etki tepki çıktısının hesaba katılmamasıyla ilgili.
Son tahlilde bu “yıkılmadık ayaktayız”, “sayın bakın kaç kişiyiz” mitinginin yasaklanması değil, güvenli bir şekilde yapılabilmesini sağlanmalıdır.
Gelelim Açık Görüş’ün bu haftaki gündemine; AK Parti AB sürecine sıkı sıkıya asılırken hep beraber AB karşıtı kesilen cenahın son AB İlerleme Raporu’nu yarım okuyup hükümete sopa olarak çevirmelerindeki garabeti de ele alan Cemal Haşimi yazısında “Türkiye-AB ilişkilerinin” geldiği nokta itibariyle “ilerleme raporlarının, taraflı gözlemler ve iddialar serisi olmaktan çıkarılması gerektiğini” savunuyor. Mehmet Metiner yeni Oslo lafları havada uçuşurken, bundan sonraki sürecin daha sağlam yürütülmesine yarayacak bazı ikazlarda bulunuyor, “Oslo ile ilgili Meşhur yalanlar” başlıklı yazısında. Muhsin Kızılkaya’nın “Kimdir Ezidiler” yazısı bir yanlış anlaşılma ile gündemimize giren Anadolu’nun bu kadim halkını biraz daha yakından tanımamıza vesile olacak. İskender Öksüz her zamanki keyifli üslubuyla ‘yönetim bilimi’ ile ‘ülke yönetimi’ arasındaki ilişki üzerine düşünmemizi sağlıyor. Murat Güzel’in Açık Görüş okurların için seçtiği kitaplar yine çok güzel. Talip Küçükcan, Menderes Çınar, Tahir Güroğlu ve Yusuf Tekin’e değerli yazılarından ötürü teşekkür ediyoruz.
Haftaya görüşmek üzere...