Yılmaz Özdil vak’ası

Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil’in başına gelenleri muhtemelen duymuşsunuzdur, ama ben yine de önce bir özetleyeyim.

Yılmaz Özdil, basit ve kıvrak bir dille sert yazılar yazan popüler bir kalem. Kabaca “ulusalcı” görüşleri savunuyor. AK Parti’ye çok muhalif, “YeniTürkiye”ye çok karşı. Okur kitlesinin ana gövdesini de Kemalistler oluşturuyor.

Ancak Özdil’in katıldığı bir Halk TV programında enteresan bir şey oluyor. Programa “konuk” olarak Suriye diktatörü Beşar Esad’ın da katılması ve Başbakan Erdoğan aleyhine ağır şeyler söylemesi üzerine, Özdil isyan ediyor. Esad’ı haksız propaganda ile suçlayıp, “Kimse Türkiye Cumhuriyeti başbakanına hakaret edemez” diyor.

Ben bunu ilk duyduğumda “aferin adama” dedim. Yazılarından hazzetmediğim ortadaydı, ama Esad’a karşı hakkaniyetli bir tutum almasını takdir etmiştim. Eğer bir Kemalist olsa idim, “bizim adımıza ilkeli bir tutum almış” diyerek daha da memnun olurdum herhalde.

Gel gör ki yaygın Kemalist tutum bu yönde olmamış. Aksine, yüzlerce okuru öfkeli mesajlarla protesto etmiş Yılmaz Özdil’i. Köşesinde yazdı. “Erdoğan’dan kaç para aldın” diye kızmışlar. Niçin “satıldığını”, kaça gittiğini sormuşlar. “AKP’nin köpeği”, “Tayyip’in yalakası” diye küfredenler olmuş.

Linç kültürü

Bu olaydan biraz sonuç çıkarmak gerek.  

İlk sonuç, Kemalist kesimdeki müthiş bağnazlık. AK Parti’ye on noktada muhalefet edip de sadece bir noktada destek verene bile tahammülleri yok. Müthiş bir öfke ve nefret seli içindeler.

Bunda, bana sorarsanız, Kemalizm’in zaten sert ve ötekileştirici bir ideoloji olmasının rolü büyük. (“Dahili ve harici bedhahlar” diye birilerine kin duymayı öğretiyor size habire.) Buna bir de “iktidar kaybetme” paniği eklenince zehirli bir alaşım ortaya çıkıyor.

Fakat, eğri oturup doğru konuşalım, söz konusu linç kültürü Kemalistlerde var da, başka kesimlerde hiç mi yok?

Ben, açıkçası, kendi tecrübemden biliyorum ki, aynı düzeyde olmasa da, muhafazakâr okurdan da çok tepkiler gelebiliyor. Oradan da, ezber bozucu her söz ve tutumunuz üzerine, “kaç paraya satıldın” diye soran çıkabiliyor  

Aynı tepkinin solcu, Kürt ve hatta bazen “demokrat” okurdan da gelebildiğini biliyorum. Epey “milli” bir sorunla yüz yüzeyiz yani aslında.

Bizi birbirimize düşürenler

Evet, durum ne yazık ki böyle, çünkü, “farklı düşüncelere saygı” kavramı, sürekli dilimizde olmasına rağmen, aslında pek içselleştirdiğimiz bir değer değil.

Öyle ki, kendisinden şaşırtıcı bir şekilde farklı düşündüğünüzü gören çoğu insan, bu rezil duruma düşmek için ne gibi bir alçaklık yapmış olabileceğinizi sorgulamaya başlıyor hemen. (Kaç paraya “satıldığınızı” ve kime “angaje” olduğunuzu soruyor yani.)

Samimi niyetlerle yanılıyor olabileceğinize pek ihtimal vermiyor. Kendisinin yanılıyor olabileceği ise aklının ucundan dahi geçmiyor.

Bu dogmatik zihniyetin doğal sonucu, her aykırı sesi linç etmek ve her görüş ayrılığından kavga çıkarmak.

Zaten, baksanıza, mürekkep yalamışlarımız bile müthiş kavgacı. Türk basını, sürekli birbirlerine “çakan” kalemlerle dolu. Yakın görüşleri savunanlar arasında bile bazen fraksiyon çatışmaları çıkıyor; kimin “gerçek” demokrat, solcu, liberal, vatansever vs. olduğunun kavgası yapılıyor.

Bana sorarsanız, bu yaygın fanatizm sebebiyle yüz küsur yıldır birbirimizle sürekli kavga ediyor, arada bir de durup, “hangi gizli eller bizi birbirimize düşürüyor” diye meraklanıyoruz.

Oysa ortada gizli el filan yok; elbirliğiyle yaşattığımız bir çatışma kültürü var. Gün gelince kendi kahramanlarını bile bir anda hedefe oturtabilen bir kültür...