Murat Belge, Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı’ya konuşmuş. Güzel şeyler söylemiş.
Zaten hep “güzel şeyler” söyler. Söylev ve demeçleri arasında, “ordu izin vermez” gibi laflar bulunsa da, biz biliyoruz ki Murat Belge’nin darbelerle arası iyi değildir, militarizmle problemi vardır ve bunu sıklıkla dile getirmektedir.
Bir yazımdan dolayı kırıldığını, kendince muhatap almama yolunu seçerek “birisi” şeklinde mukabelede bulunduğunu biliyorum.
Zaten tanrı yazar katına yükselmiş birinin başkalarıyla muhatap olmayacağını, “büyüklük” mucibince bunu (muhatap almama halini) genel bir tavra dönüştüreceğini de biliyorum ve bu çocukça sinisizmi anlıyorum.
Buna rağmen severim Murat Belge’yi.
Söylediklerini kayda değer bulurum.
Edebiyat yazılarını, eleştirilerini, metin çözümlemelerini önemserim.
Benim açımdan “öğretici” olmuştur hep.
Mizahına da bayılırım ayrıca...
Son zamanlarda, “endişeli liberaller” arasında yer işgal etmeye çalışsa da, endişelerini mevzun ve müeddep bir dille kaleme alıyor. Uçana kaçana küfreden “takıntılı başyazar” gibi değil yani... Bilgiyle kalkışıyor, bilgiyle konuşuyor. Hep güzel ve değerli şeyler söylüyor.
Mine Şenocaklı’ya anlattıkları da, aynı ölçüde güzel ve değerliydi.
Bir cümle dikkatimi çekti.
Aynı cümle, Ertuğrul Özkök’ün de dikkatini çekmiş olacak ki, kendisini de istikbaldeki darbenin mağdurları arasına katarak “kıssadan hisse” yapıyor, yani konuyu Silivri’dekilerin (Oda TV’cilerin, şunların bunların) mağduriyetine bağlıyor, ne alakası varsa.
Önce Murat Belge’nin cümlesini okuyalım: “Geçenlerde Deniz Harp Okulu’ndaki törende ‘Onları unutmadık’ diye tutuklu komutanların fotoğrafları taşınmış, bir şeyler olmuş. Bu iş bitti falan denilebilecek bir durum yok. Umarım böyle bir şey olmaz. Bunu da tabii kimseyi korkutmak için söylemiyorum. Kendim korktuğum için söylüyorum. ‘Böyle olursa’ diye... Çünkü askeri darbe olursa sağ kalmayacakların başında ben de gelirim sanıyorum...”
Murat Belge, görüldüğü üzere, darbeyi hâlâ “ihtimal dahilinde” görüyor.
Bunu bu şekilde söylemesinde sakınca yok elbette.
Darbe, Türkiye Cumhuriyeti gibi militarist bir geçmişten gelen, kuruluşunu bile birtakım militarist alışkanlıklara (ilişkilere) borçlu bir ülke için, her zaman ihtimal dahilindedir.
Problem, bu ihtimali, bir şarta bağlı olarak dile getirmek.
Murat Belge, bu şartı “Erdoğan’ın otoriterleşmesi” olarak koymuştu.
Bana göre “pornografik” bir iş yapmıştı.
Darbe gerekçesi arayanların eline, üzerinde çalışıldığında epey iş görecek bir “malzeme”, bir tür “meşruiyet belgesi” tutuşturmuştu.
Peşinden, takıntılı başyazar kafa çıkaracak, “Demokrasiye, ancak bize çok acı çektirecek bir altüst oluşla ulaşabiliriz” diyerek, kendince darbe ve iç savaş fetvası verecektir.
Demek ki, sadece güzel şeyler konuşmak ve yazmak yetmiyor.
Konuştuğumuz ve yazdığımız güzel şeylerin, neye yol açacağını da bilmek gerekiyor.
Benim Murat Belge’de eleştirdiğim husus Ertuğrul Özkök’ün de gözünden kaçmamış. Diyor ki, “Lütfen çekin artık şu darbe kâbusunu özgür iradelerimiz üzerinden. Bilin ki, sizin gibi bir aydın ‘darbe olacak’ diye bilirkişilik yaptıkça, o mütalaa başkalarının gözende fetvaya dönüşüyor.”
Budur meramım.
Bunu demek istemiştim Murat Belge’nin kırılmasına yol açan yazımda.
Bir cümle de, “sinekten yağ çıkarmaya” uğraşan, yani Murat Belge’nin açıklamalarını Ergenekon sanıklarının “suçsuzluğuna” yontan Ertuğrul Özkök için sarfedecektim ama yer kalmadı.
Başka sefere artık...
Ertuğrul Özkök elimizin altında nasıl olsa...