Yine o ‘kafa’

Marksistsin, bütün külliyatı yutmuşsun, icabında külyutmaz bir zekâya sahipsin, “aşk ve kadın” yazılarınla kuş konduruyorsun da, anakronik laik reflekslere dönmekten, “demokrasi amaca ulaşana kadar binilecek tramvaydır” türünden çocukça çıkarımlar yapmaktan da vazgeçmiyorsun.

 

Bir şey hakkında hüküm çıkarmak için, önce o şeyi doğru anlamak lazım.

İkincisi, “kötü niyetli olmamak” lazım...

Kimse sana “ille de namaz kılacaksın” demiyor.

Din bunu emreder.

Dine inananlar açısından doğru bir emirdir bu.

Bunun doğru bir emir olduğunu söylemek, niçin senin üzerinde baskı oluşturuyor?

Sen de çıkar bunun doğru olmadığını yahut bu emre icabet etmeyeceğini söylersin.

Efendim, toplumsal yaşam dine göre düzenlenemezmiş... Böyle olursa ne demokrasi kalırmış, ne bireysel haklar...

Toplumsal hayat müseccel “izm”lere ve “ideoloji”lere göre düzenlendiğinde, yerli olmayan birtakım pratikler referans alındığında buna itiraz etmiyordun, “Bireysel haklarımız nerede?” demiyordun.

Toplumsal hayatı düzenleyenler, elbette, toplumun eğilimlerini, “inanç ve kültür tercihlerini” dikkate alırlar, dikkate almak zorundadırlar.

Burada, “laik yaşam biçimi” kadar, “dini yaşam biçimi” de referans noktasıdır.

Böyle olmak zorundadır.

İşte efendim, “Yola böyle çıkarsak, din emrediyor diyerekten tüm kadınları belli bir kılığa girmeye zorlayabilirmişiz...”

 

Bunu Yakup söylüyor.

Küçücük yaşta Marksizm’le tanışmış, bütün külliyatı yalayıp yutmuş ama hâlâ idrak sıkıntısı çekiyor... Fehmedemiyor... Fehmedemediği için de, anladığını sandığı cümlelerden “yanlış sonuçlar” çıkarıyor.

Soyutlayabilen bir kafa, “din böyle emrediyor” cümlesinden, “Bütün kadınlar tektip kıyafete büründürülecek” sonucunu çıkarmaz.

Yakup çıkarıyor...

Hatta daha da ileri gidiyor: “Din emrediyor, beş vakit namaz insanlar için yararlıdır diyerek, namazı da mecburi mi kılacaksınız İran, Afganistan ve Arap diktatörlüklerinde olduğu gibi?”

 

Bu yazıyı Yakup’a mahut alkol düzenlemesi icbar ettirmiş.

Bunu baştan belirtelim...

Sonra da şu hususu hatırlatalım:

Soyutlama bilgisinde uzak insanlarla bir şey konuşamazsınız. Onlarla bir müşterek geliştiremezsiniz.

Kişi, çünkü, anladığı ve fehmettiği kadardır.

Mehmet Yakup Yılmaz’la “anladığını sandığı” konularda laf yarıştıracak değilim. Anlasın gelsin, öyle konuşalım.

Bir de, galiba, “tartışmacı” olmayı hak etmek gerekiyor.

Ki, Yakup bütün sınavlardan çakmış ve dolayısıyla “muhatap” değeri kazanmamış bir arkadaşımızdır.

Üzerinize afiyet, çokça da önyargılıdır.

İki şey yapması gerekiyor:

BİR: “Alkol düzenlemesi”nin “içki yasağı” olmadığını itiraf etmesi... (Ki, bunu söylemeye dilleri varmıyor.)

İKİ: “Paramiliter rejim muhafızları” iddiasına açıklık getirmesi...

Önceki gün bir yazı yazdı ve Başbakan Erdoğan’ın “paralel bir polis teşkilatı” kurduğunu yahut kurmak istediğini iddia etti.

Bu polisler, okulda öğrenci döveceklermiş.

İşleri buymuş...

Bunu yazabildi ve hiç utanmadı.

Diyeceksiniz ki, “Muhatap olmak istemiyorsun da, ne diye cevap yetiştirmeye çalışıyorsun?”

 

Cevap yetiştirmiyorum.

Kayda geçiriyorum.

Gelecek kuşaklar bilsinler, vaktiyle hangi “kafa”nın ülkede egemen olduğunu...

Bilsinler de hallerine şükretsinler.