Yok mu Allah rýzasý için bir hýrsýz bize yardým edecek…

Öyle sýnýrlarýnda dolaþýyoruz ki yaþamanýn aslýnda. Öylesine yakýnýz ki her türlü sonuca. Kötü þeyler hep baþkalarýna olurmuþ gibi geliyor. O yüzden felaket haberlerini izlerken aðzýmýza götürdüðümüz elma dilimini bile durdurmuyor, ýsýrýveriyoruz güzelce. Biraz yüzümüz düþüyor ama ýsýrýklar sürüyor…

Hani o hep baþkalarýnýn baþýna gelen haberlerden biri.

Hani o hep haber bültenlerinde, üçüncü sayfa haberlerinde çýkan haberlerden…

O haberlerden birine konu olmaktan nasýl kýlpayý döndük bu Pazar günü, onu anlatacaðým…

***

Oðlum Asaf 17 aylýk.

Bugün akþamüstü bir ziyaretten çýkarken annesi sað arka kapýyý açýp bebek koltuðuna oturtturdu.

Sonra kapýsýný kapattý güzelce. Sýrada onun kendi kapýsýný, benim de þoför kapýsýný açmam vardý ki…

Açýlmadý…

Meðer bizimki kaþla göz arasýnda arabanýn anahtarýný almýþ eline.

Kapý kapandýktan sonra da kilitleyivermiþ.

Önce anlamadýk bir þey, eþimle bakýþtýk. Ciddiyetin farkýnda deðildik. Bütün kapýlarý deneyince farkýna vardýk. Ýþte o daha birkaç hafta önce çýkan “Çocuklarýný arabada býrakýp hasta ziyaretine gittiler” haberinde kýzýp saydýrdýðým babanýn durumundaydým tam da.

Biz býrakýp gitmemiþtik gerçi ama iki durumda da çocuklar maðdur ve mahsur kalmýþtý.

Saðolsun oðlumuz yönlendirmemize uyup ön tarafa geçmeyi baþardý. Önce sol kapýya geçti, oradaki mandalý zorladý. Açýlmýyordu. Kilitlenmiþti.

Bir umut sol kapýya çaðýrdýk. Oraya da geldi. Ama orasý da kilitlenmiþti.

17 aylýk bebeðin elindeydi her þey. Biz ise annesi ve babasý bir camýn arkasýndan izlemekten baþka hiçbir seçeneðimiz yoktu.

En yakýn ve tek yedek anahtar 40 km mesafedeydi. Alýp gelmek yaklaþýk 2 saat demekti. (En iyi ihtimalle)

Camý kýrmak çocuðun kulaðýna çok yüksek bir ses dolmasý demekti. Son seçenek buydu ama tavsiye edilmiyordu.

Aradýðýmýz en makul çilingir bile 2 saatte gelirim demekteydi.

Ýþte o andan biraz bahsedeyim size.

Camdan içeri, canýmdan bir parça olana çaresizce baktýðým anlar…

Ýnsan ne zayýf, ne acizmiþ, orada anladým.

Dertlerimiz ne kadar eften-püftenmiþ, orada anladým..

Gözünün önünde, hatta birkaç santim ötende olan bir duruma müdahale edememenin ne demek olduðunu orada anladým.

Yaz günü olmamasý en büyük þansýmýzdý. O zaman içerisi çok daha kýsa sürede durulmaz hale gelecek, çocuk nefessiz kalacaktý.

Etrafýmýz o kadar kalabalýktý ki, sürekli kalabalýða yeni birileri ekleniyor, her gelen daha önce defalarca denediðimiz bir yöntemi öneriyor, camdan içeri bakýp “Aa daha küçükmüüþ” diyor, sonra iþi yoksa kalabalýðýn içinde kalýyor, var ise de bize baka baka gidiyordu. Bütün mahalle etrafýmýzdaydý.

Kýzamýyordum çünkü iyi niyetle gelmiþlerdi. Yardým etmek istiyorlardý.

Ýçten içe kýzýyordum, çünkü hem bunaltýyor, hem yavaþlatýyor, hem de çocuðu korkutuyorlardý.

Bir þeye çok üzüldüm. Ümraniye Emniyet Müdürümüz de okuyacaktýr bu satýrlarý, onca kalabalýk bir aracýn baþýna toplanmýþ olduðu halde iki kez yanýmýzdan geçen devriye araçlarý durmadý, araçtan inmedi, baka baka uzaklaþtý.

Her neyse, kalabalýða döneyim. Her yaklaþaný Hz. Hýzýr sayýyor, gözünün içine yalvararak, medet umarak bakýyordum. Bir ara kalabalýktan “hýrsýz olsa açar” gibi bir ses duyunca istemsizce seslendim. “Yok mu Allah rýzasý için bir hýrsýz bize yardým edecek…”

“Olsa beþ dakikada açýverirdi aslýnda.” diyordu bir yaným, diðer yaným  ise “Ne dediðinin farkýnda mýsýn sen?”. Acziyeti görüyor musunuz?

***

Bir diðer hatýrladýðým da insanýn bebek de olsa çaresiz ve tek baþýna kalýnca nasýl çözümler üretebildiði oldu.

Biz onu izlemekteyken, Asaf bir su buldu arabanýn içinden. Hani þu bardak gibi olup tepesi kapalý olanlardan. Dikkatle açtý o üstündeki metal renkli ambalajý. Biraz döktü ama suyunu da içti.

Sonra gitti annesinin çantasýndan mama kavanozunu çýkarýp kapaðýný açtý. Biberonunu da bulup, kapaðýný açýp üç ölçek su , üç ölçek toz mama koymasý aþamasý vardý sonrasýnda, zaten onu da yapsa anneye-babaya ihtiyacý olmadýðýný kanýtlayacaktý ki onu da yapmadý. Ama kavanozun kapaðýný açmasý bile bir direnç demekti.

Ýnsanýn bebek bile olsa hayatta kalmak için nasýl azmettiðini gördüm orada.

Sonunda, camlar Asaf’ýn nefesinden buðulanmaya baþlamýþtý ki, artýk dayanamayýp “Çekiç nerede, getirin, verin bana çekici” diye sesleniverdiðim sýrada nefes nefese bir çilingir geldi. Koþmuþtu.

Sýrf koþarak geldi diye bile eðilip elini öpebilirdim. Allah razý olsun ondan. Arabayý istese verebilirdim.

Ýki saate yakýn bir sürede kapý açýlmýþtý. Doðduðundaki hasretin daha büyüðüyle sarýldým.

Þükrettim, hayatýmda hiç etmediðim kadar þükrettim.

Bu yaþadýðýmýz olaya da þükrettim. Kim bilir neyin dersiydi bu, hangi yaþanýlacak olay için bizim peþinen kulaðýmýz çekiliyordu. Yahut ne hata yapmýþtýk da bu tokadý yemiþtik.

Þimdi bunlarý düþünme vaktiydi.

***

Sað salim tekrar binmiþtik arabamýza. Eve yakýn bir yerde bir þeyler yemek için tekrar indik.

Bir hamburgerciye oturduk. Oturduk ama bir tuhaflýk vardý. Patron bir içeri giriyor, bir dýþarý çýkýyor. Ýlk defa gelmiþtik, tanýmýyordum ama yüzünden belliydi bir gariplik olduðu. Meðerse ekmekleri bitmiþ. Fýrýncý da ta karþýdan getirmek zorundaymýþ, yani birkaç dakika sonra koca hamburger dükkaný gelen müþterilere “hamburger ekmeðimiz yok” demek zorunda kalacaktý. Bunlarý da dükkanýn sahipleri söylemedi, söylenenlerden çýkardým, güya müþterilerden de gizliyorlardý.

Ýçimden bir his ayaða kaldýrdý beni. Yanýna gittim. Kolundan, pazusundan sýkýca tuttum. “Bak bana” dedim. “Þu çocuðu görüyorsun deðil mi?”. “Evet, görüyorum” dedi. “Allah baðýþlasýn”.

Bir saat önce o çocuk arabada mahsur kalmýþtý, çýkaramýyorduk neredeyse, biliyor musun?” dediðimde þok oldu. Nereye varacaðýmý anlamamýþtý çünkü kendi derdini unutmuþ, benim anlattýðým olaya kilitlenmiþti.

Bak” dedim “bu kadar basit iþte bu dünya, hayat bu kadar incecik bir ipliðin ucunda. Boþver, ekmek için sýkma canýný, dert etme.

***

Üç sebepten yazdým size bu yazýyý.

Bir. Malum, “hafýza-i beþer nisyan ile maluldür” derler. Yani unutmaya açýktýr, unutur, unutmak insana özgüdür. Bir gün çok kýzarsam oðluma, bu yazýyý açýp okuyabileyim, hiçbir kýzgýnlýðýn sevgiden üstün olmadýðýný hatýrlayabileyim diye.

Ýki. Bu olayý anlattýðým ve buradan okuyan herkese bir küçük hatýrlatma olsun, büyük gibi görünen dertlerin aslýnda o kadar da büyük olmadýðýný ve büyütülmemesi gerektiðini anýmsatayým diye…

Üç. Siz siz olun, bizim hatamýzý yapmayýn, anahtarý bebeðin eline vermeyin diye…

Not: Ümraniye ve Üsküdar halkýna çok teþekkür ediyorum. Yüzlerce vatandaþ iyi niyetle, yardýmcý olmak için yanýmýzdaydý. Uyuþturucu madde kullandýðý her halinden belli bir genç dirseðini cama vurarak bana þöyle diyordu. “Abi vurayým mý? Vur de dirseðimle kýrayým abi. Yenge aðlýyor, dayanamýyorum abi, izin ver vurayým abi. Camýn parasýný ben ödeyeceðim abi izin ver kýrayým” Bu ülkenin insaný böyle de güzel iþte. Hepsinden Allah razý olsun.