YÖK’te Gül’ün Adý deðil fazlasý deðiþmeli!

YÖK’ün hazýrladýðý yeni Yükseköðretim Yasasý taslaðý, yöntem, biçim ve kurgu, içerik açýsýndan sorunlar içeriyor. Reforma uðrayacak kurum, reform hakkýnda karar veremez. Oldukça uzun olan taslak adeta ‘protokol tashihi’ gibi. Taslak kurumu özerkleþtiriyor, ama üniversiteleri deðil...

YÖK hayatýmýza 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayýlý Kanunla girmiþ darbe ürünü bir kurum. Darbeciler anayasa hazýrlanana kadar anayasada yer almasýna karar verdikleri tüm kurumlarýn önce kanunu çýkarmýþ, ardýndan bu kanunun dayandýðý temel esaslarý ise anayasaya koymuþlardý. YÖK bu mantýðý en iyi anlatan örneklerin baþýnda geliyordu.

O tarihten bu yana tüm siyasi partiler ve siyasal hareketler YÖK’ün kaldýrýlmasýný, onun yerine üniversitelerarasý bir koordinasyon kurulmasýný savunmuþtu. YÖK’e yönelik bu talep çok temel eleþtirilerden beslenmekteydi.

Yeni Anayasa çalýþmalarýnýn sonuçlarý, toplumun siyasi partilerin üniversiteye dönük bu yapýsal dönüþüm sözlerini onayladýðýný gösteriyordu.

Ancak toplumun genel anlamda hukuka, özel olarak da kurumlara yönelik mesajý netti: Türkiye’nin anayasal, hukuksal ve kurumsal düzeni hakkýnda söz halka ait olmalý. Bu düzen halkýn talepleri ekseninde biçimlenmeliydi. Karar halka ait olmalý, uzmanlar ve bürokratlar ise yalnýzca bu kararý hukuki biçime kavuþturmalýydý. Aksi yöndeki bir yaklaþýmýn meþruiyeti tartýþmalý hale gelirdi.

Yakýn zamanda YÖK yeni bir çalýþma baþlattý. Önce “Yeni bir Yükseköðretim Yasasýna Doðru” baþlýklý bir konsept metnini, ardýndan da bu konsepte uygun yasa taslaðýný hazýrlayýp kamuoyuyla paylaþtý.

Bu konsept ve taslak metin pek çok teknik yenilik getirse de, bu yenilikleri anlamsýzlaþtýracaðý yüksek temel bazý sorunlar da içermektedir:

- Yöntem açýsýndan: Bir kere reforma tabi tutulacak kurumlarýn, reform hakkýnda karar vermesi meþru deðildir. Oysa, YÖK yasa çalýþmasýnýn mimarý ve aktörü yükseköðretim bürokrasisidir. Çerçeve, ilkeler ve hedefler YÖK merkez bürokrasisi tarafýndan tayin edilmiþ, bunun içi de YÖK’ün koordine ettiði çalýþtaylarca doldurulmaya çalýþýlmýþtýr. Bu haliyle yukarýdaki toplumsal dinamiklerin veya akademik gereklerin kurucu bir etkisi gözükmüyor. Burada, HSYK’nýn yargýya ve adalet teþkilatýna iliþkin tüm reformlarý demokratik siyasetin reformist etkisini absorbe edici þekilde yürütmesine paralellik göze çarpýyor. Zira her iki kurum da demokratik siyasetin belirleyeceði reform hedefleriyle otorite kaybýna uðramak istemiyor ve bunu engellemek için siyaseti oldubittiyle karþý karþýya býrakýyor.

Bu yöntem anayasa yapým sürecini de olumsuz etkiliyor. Zira YÖK’ün kaldýrýlýp kaldýrýlmayacaðýna veya nasýl olacaðý konusunda siyasi karar netleþmiþ deðilken, bu çabanýn anayasa yapýmý bakýmýndan da bir emrivakiyle sonuçlanmasý kaçýnýlmazlaþýyor. Maalesef Türkiye bürokrasisi bu noktada sorunlu bir sicile sahiptir.

- Biçim ve kurgu açýsýndan: Eski kanunda daha çok içeriðe iliþkin düzenlemeler yer alýrken,  yeni kanun taslaðý daha çok merkez teþkilatýnýn düzenlenmesini, üniversitelere iliþkin prosedürleri öne çýkarýyor. Ancak merkez teþkilatýnýn (Baþkanlýk Teþkilatý) adeta bakanlýk gibi yasal statüye kavuþturulmasý yalnýzca bürokratik bir reflekse iþaret etmiyor; bunun yanýnda yeni YÖK konseptinin temel mantýðýný da ortaya koyuyor.

Taslak, madde sayýsý itibariyle eski YÖK kanunundan pek kýsa deðil. Detaylý oluþu yukarýdaki mantýðý tamamlýyor. Zira yasalarýn ayrýntýlý oluþu yasanýn muhatabý olan bireyler açýsýndan bir güvence saðlamaktan çok, yasa uygulayýcýlarýnýn elindeki uygulama araçlarýný zenginleþtirmekte, uygulayýcýlarýn otoritesini tahkim etmekte. Modern bürokrasinin en temel özelliði de siyasal aktörleri gittikçe daha ayrýntýlý düzenlemelere zorlamaktýr.

Düzenlemenin mantýðýna uygun olarak Merkez teþkilat Bakanlar Kurulu’na muhatap hale getiriliyor. Eski düzenlemede bu Milli Eðitim Bakanlýðý idi. Burada YÖK bürokrasisinin “protokol tashihi” yaptýðý görülmektedir. Ancak ayný mantýðýn 27 Mayýs sonrasý MGK’nýn Milli Savunma Bakanlýðý yerine bundan sonra Baþbakana baðlanmasýnda da karþýmýza çýktýðýný, ondan çok farklý olmadýðýný hatýrlatmakla yetinelim.

- Ýçerik açýsýndan: Ýdeoloji vurgusu itibariyle önemli bir deðiþim saðlanmýþ görünmektedir. Zira eski yasanýn antidemokratik ideoloji referanslarý temizleniyor. Yükseköðretimin “akademik ve bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, çeþitlilik, þeffaflýk, hesap verebilirlik, katýlýmcýlýk, rekabet ve kalite ilkeleri esas alýnarak” planlanacaðý, programlanacaðý ve düzenleneceði hükme baðlanýyor.

“Özerklik” taslaðýn sadece üç yerinde geçiyor. Ýlkinde ve üçüncüsünde yüksek öðrenimin ve üniversitenin bilimsel özerklik esaslarýna göre düzenleneceði söyleniyor. Ama özerk olarak kurgulanan tek kurumun YÖK olduðu dikkati çekiyor. Dolayýsýyla özerkliðin, 1961 Anayasasý mantýðýna benzer þekilde, merkez bürokrasinin parlamenter demokratik iradeye karþý bir koruma kalkaný olarak tasavvur edildiði, buna karþýn üniversitelerin ve akademinin özerklik konusunda esaslý bir ilerlemenin öngörülmediði söylenebilir.  Eski yasanýn öðretim üyeleri ve öðrencilere getirdiði siyaset yasaðý aynen devam ediyor. YÖK’ün yetkilerinde eskiye göre esaslý bir deðiþiklik öngörülmüyor. YÖK sadece süreçleri deðil, ayný zamanda bilimsel içeriði ve bilim politikasýný de merkezden kontrol etmeye devam ediyor. Ýdeolojik gerekçelerle bunu yapmasa da, kaba bir merkeziyetçiliðin tüm sorunlarýyla Türkiye’nin enerjisini tüketmesinin önüne geçilmiþ olmuyor. Yerel sosyoekonomik dinamikler, kültürel faktörler ve coðrafik verilerin yerelle diyalektiðinde bilimsel ve ekonomik artý deðerlerin ortaya çýkmasý sonraki baharlara erteleniyor. Bu mantýk Türkiye’nin 2023 vizyonunun bilimsel ve akademik ayaðýný tökezletir.

Aslýnda bu taslaðý, eskinin 30 yýldaki teknik geliþmelere uyarlanmasýnýn ifadesi olarak nitelendirebiliriz. Ýdeolojik referanslardan arýnmýþ olsa da, mantýk, kurgu ve sistem aynen devam ettiðinden, üniversitenin dünya gerçekliðinden kopuk arkaik söylem ve uygulama merkezi olmaya devam eder.

***

Demokratikleþme, merkez bürokrasinin kendi statüsünü daha rafine bir þekilde tesis etmesine verilen bir etiket olmasa gerek. Siyasal aktörler topluma karþý sorumluluðun gereði olarak biraz daha dikkatli olmak, Türkiye deneyimlerinden ders çýkarmak zorunda...

Gelecek 50 yýlýmýzý heba edebiliriz.