Yol ayrýmýndaki Türkiye

Köklü deðiþimlerin arefesindeyiz muhtemelen.

Hem ülke içinde hem de tümüyle bölgemizde...

Ülke içindeki deðiþim en baþda Kürd Problemi ve onun bir parçasý olan PKK ile baðlantýlý gözüküyor.

Uzun süren savaþlarda ve mücâdelelerde hep böyle olur. Yýllar geçer, geçer, geçer ve nihâyet bir gün olur bakarsýnýz ki yorulmuþsunuz...Ama sâdece siz deðilsinizdir yorulan. Hasýmlarýnýz da yorulmuþdur.

Ýþte Türkiye sanýyorum ki öyle bir noktada.

Þu sýra “muhâsýmlar” þu suali soruyor olabilirler kendi kendilerine:

“Ýyi de bu dinine yandýðýmýn hikâyesi nasýl baþlamýþdý?”

Târihçiler der ki Otuz Yýl Savaþý’nýn sonlarýna doðru artýk kimse savaþýn neden çýkdýðýný bilmiyordu bile!

Doðrudur, her savaþ kendi iç dinamiðini yaratýr.

Öyle olunca da artýk asýl sebeb önemini kaybeder.

Meselâ PKK’nýn “her Kürd evinden bir cenâze” stratejisi bu olguya dayanýyor.

Ýþ o raddeye varsýn ki artýk Kürdler bir “dâvâ” uðruna deðil, ölen arkadaþlarýnýn öcünü almak için silaha sarýlsýn!

Tabii bu da bir dâvâdýr ama orada artýk mesele bambaþka bir karakter kazanmýþ olur.

Tam bu noktada Türk “devlet ve hükûmet aklý”nýn atabileceði yeni bir adým, niyeti zâten üzüm yemek deðil Baðcý’yý dövmek olan PKK’yý biraz daha köþeye sýkýþtýrabilir:

ANADÝLDE EÐÝTÝME CEVAZ!

Ben bunun bir çýkmaz sokak olduðunu kendi Almanya, Belçika ve Fransa tecrübelerimle, bir gazeteci olarak o konularý incelerken gördüklerimle çok iyi biliyorum. Ama benim bilmem para etmez! Onu Tayyibcesiyle “benim Kürdkardeþimin” bilmesi önemli!

Ben olsam “benim Kürd kardeþim”e þu imkâný saðlarým:

Birer tânesi behemehâl Ýstanbul, Ankara, Ýzmir ve Antalya’da olmak üzere yedi sekiz “Kürd temel eðitim okulu ve lisesi” kurarým. Bunlara en iyi imkânlarý saðlayarak öðretmen ve ders malzemesi hazýrlarým ve üç dört yýl içinde bu okullarý açarým. Buralarda, bizim Kürdlerin konuþduðu Kýrmançi ve Zorânî lehçelerini ders dili olarak uygulamaya sokarým.

Ýsteyen ebeveyn çocuklarýný buralara yollar bu çocuklar orada “aslî” anadillerini en iyi þekilde öðrenerek mezun olurlar.

Peki, ondan sonra ne yaparlar?

Bu bakýmdan ben Hükûmet’in bu konudaki çekingenliðini hiç anlamýyorum.

Siz bir nebze aklý baþýnda bir ana-baba olarak çocuðunuzun, ileride meslekî bakýmdan hiç iþine yaramayacak bir lisanda eðitim görmesini ister misiniz?

Birkaç sene evvel bu konuda mülâkat yapdýðým Kürd babalardan biri, evlâdýný bir Kürd lisesine mi yoksa bir Türk lisesine mi tercîhan yollayacaðý sorusuna “Türk lisesineyollarým. Ýngilizce eðitim veren lise varsa o zaman Türk lisesine de deðil oraya yollarým.” cevâbýný vermiþdi.

Bence bu problemin en mâkûl çözüm yolu, ihtiyaç görülen liselere ek olarak Kürdce/Arabca/Lazca vb. dillerde de ciddî kurslar koymakdýr.

Böylece o gençler hem resmî dili öðrenerek meslekî bakýmdan dezavantajlý duruma düþmekden ve hem de “kavmî” köklerine yabancýlaþmakdan kurtulmuþ olurlar.

Bundan Türkiye’nin “millî” bütünlüðüne de hiçbir zarar gelmez.

Tam tersine daha renkli ve daha âhengli bir toplum oluruz.

Zâten eðer birileri “millî” bütünlüðe zarar vermeyi kafalarýna koydularsa aðzýnýzla kuþ tutsanýz onlara yaranamazsýnýz. Nitekim PKK’ya da ne verseniz daha fazlasýný istemesi bundandýr.

Evet, ne diyorduk?

“Üstâd elinde ser-te-ser âheng olur lisân!” demiþ Yahyâ Bey.

Buradaki “ser-te-ser” (baþdan baþa) sözünü bir arkadaþ “sert eser” diye anlamýþdý vaktiyle.

Demek ki neymiiiþ? Demek ki sâdece Kürdce öðrenmek yetmiyormuuuþ!

En önemli ihraç ürünümüz

Ülke dýþýndaki önemli deðiþim ise Ortadoðu’da sýnýrlarýn yeniden çiziliyor olmasýyla baðlantýlý.

1918’den sonra Osmanlý Ýmparatorluðu’nun veresesi talan edilirken “kasden” öyle hatâlar iþlendi ki þimdi onlarýn acýsý çýkýyor.

Bu arada daha da acý olan, vaktiyle bu haltlarý karýþtýranlarýn þimdi “müdâvî hekim” sýfatýyla yine bölgeye burunlarýný sokmakdan vazgeçmeyiþleri.

Üstelik artýk aralarýna bütün Ortadoðu’nun mütemâdiyen bir yangýn yeri manzarasý arzetmesini kendi varlýðýnýn en saðlam garantilerinden biri olarak gören Ýsrâil de katýldý.

Bütün bu hýr-gür arasýnda mevcud yegâne “istikrar adasý”Türkiye!

Ýlâveten bu devâsâ bölgenin sâbýk hâkimi olarak ucu 11. Yüzyýl’a kadar uzanan bir “mes’ûliyet yükü” de var Türkiye’nin!

Bugün en önemli “ihraç ürünümüz” istikrardýr desek bence abartý olmaz.

Bakalým Ankara bu aðýr târihî yükün altýndan nasýl kalkacak.