Yolların ve yılların hatırlattıkları

Pandemi kısıtlamaları sona erip normale geçince şöyle kısa bir tatil yapalım dedik.

Hanım 'Salda gölüne gidelim' teklifinde bulununca, 'tamam' dedim. 'Ama madem o tarafa gidiyoruz o zaman Altınoluk üzerinden gidelim de değerli dostumuz Muzaffer ağabeyi de görelim.' dedim.

Plan yaptık bir gece Altınoluk'ta kalacağız sonra Salda'ya geçeceğiz.

Altınoluk ve Salda'dan otel rezervasyonlarını tamamlayıp Perşembe günü öğleden sonra yola çıktık. Otel dediysem öyle lüks otel falan değil. Altınoluk'ta öğretmenevi, Salda'da da geceliği 150 liralık bir apart otel.

Gidiş güzergahını Osmangazi Köprüsü, Balıkesir, Burdur şeklinde belirledik.

Besmeleyi çekip Kuzey Marmara'dan çıktık yola. Tamamı hizmete yeni açılan Kuzey Marmara Otoyolu'nu kastediyorum.

Muhalefetin inşa modelini sürekli eleştirdiği yollardan biri.

Ne yol ama!

Hani muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefi var ya?!

Girin bu yola ve muasır medeniyet seviyesinin üzerine nasıl çıkılmış görün!

Yoldaki kalite ve tünellerdeki sistem bizim gibi eski Türkiye'yi bilenleri adeta büyülüyor.

'Efendim garanti tamamlanamıyormuş da devlet hazinesinden ödeniyormuş!'

Aslında kimi yollar garanti sınırını aşmış durumda ama varsayalım ki aşamıyor ve sürekli devlet hazinesinden ödeme yapılıyor.

Öyle bile olsa bir müddet sonra bu yollar köprüler ve diğerleri devlete geçince bütün gelirler devletin hazinesine kalmayacak mı? Zarar telafi edilmiş olmayacak mı?

Devlet batıdaki yol ve köprüleri kuruş harcamadan yapıyor. Elindeki imkanlarla da doğudaki yol ve köprüleri inşa ediyor!

Böylece Türkiye bölge ayrımı yapılmadan kalkınıyor.

Her neyse, Kuzey Marmara Otoyolu'na girdiğimde Erbakan hocanın 1976 yılındaki projesini hatırladım.

Allah rahmet eylesin hoca hükümet ortağı olarak İtalya'ya bir seyahat düzenlemiş ve geldiğinde projesini açıklamıştı. İtalyanlar kendi otoyollarını yapmışlar bütün araçlar boşta kalmış.

Hoca'nın vardığı mutabakat şöyleydi: İtalyanlar 7 yıl içinde Türkiye'deki bütün otoyolları bitirecekler ve 15 yıl işlettikten sonra bize devredeceklerdi.

Yani1983 yılında Türkiye'de yol problemi bitecekti. 1998 yılında da işletme tamamen Türkiye'ye devredilecekti. O günden bu güne gelir devletin kasasına girecekti!

Olmadı olamadı!

Çünkü koalisyon hükümetleri uzun yaşamıyordu. Hem o hükümet dağıldı hem araya 12 Eylül darbesi girdi.

Yol projesi başlamadan bitti.

Şimdi hocanın o projesini talebesi Erdoğan gerçekleştiriyor.

İnşa edilen bölünmüş yollarla, otobanlarla, köprülerle -abartmıyorum- Türkiye Avrupa'yı solladı.

Sadece yol konusunda mı? Değil elbette.

Sağlıkta, savunmada, dış politikada, ekonomide daha birçok alanda Türkiye dışa bağımlı olmaktan çıktı; artık kendi kararını kendisi verip devletin ve milletin çıkarlarını korumada ülkeyi tartışmasız bölgesel güç haline getirdi; bazı alanlarda da küresel güç oldu.

Emperyalist batının Erdoğan nefretinin temelinde, onun bu milli politikaları yatmıyor mu?

Her neyse biz yolun rehavetiyle sohbet ederken Osmangazi Köprüsü çıkışını fark etmemişiz, kendimizi Sakarya'da bulduk. 'Olsun memleketi gezmiş oluyoruz' dedik üzülmedik. Pamukova İznik üzerinden Bursa İzmir otoyoluna girdik.

Altınoluk'a vardığımızda akşam olmuştu.

Gece yarısına kadar Muzaffer abiyle hasret giderdik.

Tabi 'Kim bu Muzaffer ağabey?' diyeceksiniz haliyle.

Balıkesir denince benim alıma hep o gelir.

Muzaffer Kavuş ağabeyle tanışıklığımızın arkasında da yine rahmetli Erbakan hoca vardı.

Erbakan hocanın Altınoluk'ta bir yazlığı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1987 yılındaydı hocanın bir misafirini götürmüştük. Gece orada kalmamız gerekiyordu. Hocanın yazlığı mütevazi bir yazlıktı, misafirlerini ya otellerde ya da çevredeki komşularında ağırlardı. Hoca bizi komşusu ve bir dönem Refah Parti Balıkesir il başkanlığı da yapmış olan Muzaffer ağabeye yönlendirdi. Biz Muzaffer ağabeyle öyle tanıştık.

Sağ olsun Muzaffer ağabeyin müstakil misafirhanesi vardı orada bizi ağırladı. O sene başlayan dostluğumuz aksamadan devam etti.

1997 senesi yazında yine Muzaffer ağabeyin misafiriydik.

28 Şubat hain sürecinde istifa ettirilen Erbakan hocayı Edremit Koca Seyid Havaalanı'nda göz yaşları içinde karşılamıştık.

Koca Seyit Havaalanını hatırlama sebebi de bizim ertesi gün -Cuma günü- Salda seyahatini iptal edip o havaalanından İstanbul'a dönmüş olmamızdı.

Muzaffer ağabeyden gece yarısı ayrıldığımızda aracımız aks kesti. Aracı servise bıraktık. Kasko 'kaza değil arıza, onun için araç vermiyoruz' deyince de biz tatil yapmadan İstanbul'a döndük.

Sözün kısası Salda seyahatimiz de böylece yarıda kaldı.

Biz 24 sene önce Erbakan hocayı karşıladığımız havaalanında beklerken televizyon 28 Şubat faillerinin layık oldukları cezayı aldıklarını haber veriyordu.

Ne tevafuk değil mi?