Yolun açık olsun ‘arkadaş’

Arkadaş!

Seher Vaktine yemin eden Rabbin... Unutma ki seni gariplerin içinden seçti. Bu yüzden sen gözbebeğimizsin unutma.

Arkadaş!

Bilirsin ki her kuş bir kaderle uçar. Senin kaderinse taşımak... Gecelerin üstüne yemin eden Rabbinin kucağına koyduğu Yıldız’ları taşıyorsun. O yıldızlar ki gözlerini umutla sana dikmiş gariplerdir. Şimdi sen; içlerinden, aralarından, sokaklarından, yüreklerinden çıktığın o garipleri, Çankaya’ya taşımak üzere yoldasın işte.

Kalbindeki Hilal’in sesi yoldaşın olsun. Yedi İklimin Hilalidir o...

Biz garipler Hilal’e, Hilal’se senin kalbine emanet Arkadaş... Takdir böyle imiş, helalleştik, yola çıkıyorsun işte. Bizi unutma e mi Arkadaş...

Seni bir şiir gibi okuduk biz Arkadaş... Kapılarımızı ısrarla çalıp; ‘’Kardeşlerim’’ deyişini, inançla. ‘’Kardeşlerim bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan’’ deyişini... Bir uyanış şiiri gibi omuzlarımıza değen ellerini... Ellerinin içindeki o tanıdık alınyazımızı, ‘’öz yurdunda garip öz yurdunda parya’’ olmanın asırlık yükünü kederini ve buna isyanımızı, bir şiiri ezberden okur gibi okuyuşumuzu birbirimizi... Unutma sakın Arkadaş...

Ve buz tutmuş ırmakların çatırtısıyla uyanışımızı... Çok sabretmiş çok beklemiş küheylanların, zincirlerinden kurtulurken uçuşan yeleleri gibi okuyuşumuzu seni..

Esir dağların, karanlık gecelerden aydınlık gündüzlere geçişi... Elma ağaçlarının bir sabah aniden çiçeğe bürünüşü gibi...

Uyandık sana Arkadaş. İnandık sana.

‘’Karlı bir gecede bir dostu uyandırmanın’’ heyecanını taşıyan gözlerine inandık Arkadaş!

‘’Kardeşlerim’’ deyişine... Öpüp de alnımıza götürdüğümüz ekmek ve Kuran şahidimiz olsun ki: Biz bildiğin gibiyiz, harama el uzatmadık, uzatmayız, bıraktığın gibiyiz Arkadaş...  

Ellerinde tuttuğun yıldızlara iyi bak Arkadaş... Orada seninle yağmur duasına çıkmış çocukları göreceksin... Orada helal ekmeğinin hamurunu iffetinden taşıran kadınları... Alnındaki teri ağustos sıcağında Besmeleyle silen ırgatları... O yıldızların pırıltısıyla yarışan alnı pak emekçileri... Okuyup üflediği 41 çörek otundan başka torununa bırakacağı dünyalık hiçbir şeyi olmayan neneleri... Saçları annelerince özenle örülüp de ucuna kurdele takılmış kızları... Diplomasını sana göstermek için çerçeveletmiş devlet burslu çocukları... Kurbanlık koçlar gibi avuçları kınalanıp da nöbetlere yollanan Mehmetleri... Süsen’i, Zozan’ı, Suzan’ı kolkola ve yanyana, dilinden ve ruhundan utandırılmamış, korkutulmamış tüm çocuklarını bu yurdun...

 Ve son duası köyünün yağmurlarında yıkanmak olan bağrı yanık gurbetçileri... Hakkari’deki hemşireyi ve buzları eriten ters laleleri, unutmazsın değil mi Arkadaş.

Tüm bunlar, ellerinde tuttuğun yıldızlarındır. Onlar sana yazılmış, kenarları yanık hasret mektuplardır Arkadaş. Hepsinin sana selamı duası var, yolun açık olsun Arkadaş...

Ve unutma! Sakarya’nın özkardeşleri Nil nehri, Dicle ve Fırat’ı... Kan ağlayarak şikayetlerini Kevser-i Zehra’ya taşıyan, annemiz olan tüm ak saçlı ırmaklar adına... Yedi İklimin umudunu taşıdığını sakın unutma!

Beli’ Yükün ağırdır. Yiğit taşıdığı yükün ağırlığıncadır, Beli!...

Hatırla bir gece nısfında çıktığımız Maveraünnehrin başından geçenleri... Tüm sürgünlerimizi hatırla!

Hatırla ki sürgün oğlu sürgünüz biz Arkadaş! Yurdunu sırtında taşıyanlar... Basra’dan, Hazar’dan, Van’dan, Azak’tan, Issık’tan, Ohri’den, Neretva’dan; suyu acımızla tuza batmış tüm göllerden, iç denizlerden, annelerin gözlerinden sor ahvalimizi. Sor bakalım Arkadaş, neden acı akarmış bizim suyumuz, neden ağlarmış hiç durmasız gözümüz... Kırım’dan Urumçi’ye, Gazze’den Kerkük’e, Kahire’den Şam’a, Kudüs’ten Saraybosna’ya kadar... Kucağında taşıdığın yıldızlarda, hepimizi hatırla Arkadaş...

Sen umudumuzun, sen iyilik duamızın, sen İnşırahımızın avazı ol!

Bırak çanlar çaladursun kayaların başında. Seninse Hilalin göklerdedir Arkadaş! Yıldızlarını derle topla, tak yedi göklerin göğsüne...

Tak tak tak! Arkadaş!