Yolun açık olsun Hocam!

Sıkı bir entelektüel ve siyasal tarih hocası olan Gökhan Çetinsaya, YÖK’ün kuruluşunun 33. yıldönümünde sürpriz bir şekilde ve normal görev süresinin bitmesine 13 ay kala, 35 aylık bir hizmetten sonra YÖK Başkanlığına veda etti.

Bundan sonra, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ekibinde başmüşavir ve büyükelçi olarak çalışacak. Yeni görevinin hayırlara vesile olmasını diledikten sonra Gökhan Hocanın YÖK Başkanlığından ayrılması üzerine bazı hususlara değinmek istiyorum.

Bilmeyenler için, arka plan bilgisi olarak söyleyeyim. Bir süre Gökhan Hocanın resmi danışmanlığını yaptım ve yakınında çalıştım. Star’da yazmaya başladıktan sonra ise YÖK’teki komisyon görevlerim dolayısıyla zaman zaman görüşüyordum. Dolayısıyla Gökhan Hocanın Türkiye yükseköğretimi için nasıl çabaladığını çok yakından biliyorum.

YÖK’e ilişkin alışıldık beylik ezberleri tekrar etmek yerine, son derece sahici akademik sorunlara eğilen ve kapsamlı verilere dayalı Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası için aylarca nasıl çalıştığına ve kamp yaptığına Fahrettin Altun ve Alim Arlı ile ben de birlikte bizzat şahidim.

Türkiye’de ezberleri tekrar etmek için gereksiz ancak gerçek anlamda analiz yapmak için zorunlu olan yükseköğretim bilgi sistemini kurması da oldukça önemli. Hocanın Türkiye’de akademik özgürlüklerin genişletilmesi ve yükseköğretimin uluslararasılaşması için yaptığı çalışmalar da oldukça önemli. Bu çabaları tek tek yazmama gerek yok. Gelişmeleri takip edenler, bunları biliyorlar.

Asıl ilginç olanı ve daha az bilineni, Gökhan Hoca, yükseköğretim sistemini iyileştirmeye yönelik bütün çabalarını kırmadan dökmeden yapmaya özen gösterdi. Sırf Gökhan Hoca başarısız görünsün diye, Ankara’da akademik zam çabalarını engelleyenleri de iyi biliyorum. Buna rağmen, Gökhan Hoca, medyada şov yapmak yerine, bu konuda adım atılması için Recep Tayyip Erdoğan, Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimler nezdinde konunun önemini sürekli vurgulamaya devam etti.

Otoriter ve baskıcı haleflerinden farklı olarak, hem Yusuf Ziya Özcan hem de Gökhan Çetinsaya’nın YÖK Başkanlıklarında bütün akademisyenlerle diyalogu önemseyen ve ortak aklı işletmeye yönelik iş yapma tarzları oldu.

Heyhat ki, akademi ağlanacak halinden habersiz bir şekilde, bunu bile hedef tahtasına koydu.

Bazılarını tenzih ederim ama çoğunluğu için söylersem: Uzlaşmanın ne olduğunu bilmeyen rektörlerimiz ve YÖK Üyelerimiz, saçma sapan pazarlıkların sonucunda, tuhaf bir yükseköğretim yasa taslağı çıkardılar. Ayrıcalıklarını bırakmak istemeyen ve mevcut makam koltuğunu seven herkes, suçu YÖK Başkanına yıkmanın hazzını yaşadı.

Akademi, elinde sopa olan bir YÖK Başkanı tahayyül etti. Akademinin bu kudretli baba figürü açlığına psikanalitikçiler ne der, onu bilmiyorum. Ancak bildiğim, hem Özcan hem de Çetinsaya’nın baskıcı olmaktan alabildiğine uzak duran akademik liderlik örnekleri, Türkiye yükseköğretim sisteminin YÖK’ün kaldırılmasıyla kolay kolay çözülemeyecek çok ciddi kültürel sorunları olduğunu açıkça ortaya koydu.

Daha geçen gün, üniversitelerimizdeki çarpıklıkları ve rektörlerin derebeyliğini, genç bir akademisyenin kalemine ve Resmi Gazeteye dayalı olarak bu köşeye taşımıştım.

Gökhan Hocanın kendisinin de ifade ettiği gibi, bir YÖK Başkanı olarak başardıkları da var başaramadıkları da. Ancak arkasında beyaz bir sayfa bıraktığına şahidim.

Kimseye zulmetmemeye gayret etti. Gördüğü haksızlıkları gidermeye çalıştı.Nezaketi elden bırakmadı.

Allah yolunu açık etsin.