Baþbakan partisinin 21. Danýþma ve Deðerlendirme Toplantýsýnda birçok konuya deðinirken rahmetli Ahmet Kaya’yla ilgili, “yüreðinde Ahmet Kaya’nýn gurbette ölümünü hissetmeyenler, Cem Karaca’nýn gurbette hüküm giymesi konusunda sýzýsý olmayanlar bizi anlayamazlar.” dedi. Anýlar, bayat bir deyim de olsa, gözlerimin önünde bir sinema þeridi gibi geçiverdi o saat.
Ahmet benim dostumdu; onunla çok kez birlikte olduk, hele de televizyonda. Bir defasýnda sohbete öylesine daldýk ki baþka konuklarý unuttum ve bir hanýmefendi hýþýmla stüdyoyu terk etti. Sonra o hanýmefendi, “dalga geçtiðimiz, aleyhinde atýp tuttuðumuz” gibi bir gerekçeyle bize hakaret davasý açtý. Ama savcý programýn bandýný izleyince,”ne hakareti, tek suçlarý sizinle konuþmamak” diyerek kamu davasý açmadý. Hanýmefendi de konuyu temcit pilavý gibi, gündeme getirdi durdu bir iki hafta. Kamu davasý açýlmadan bir süre önce Ahmet, “arkadaþ savcý dava açarsa bari Salý günü duruþma olsun,” dedi gülerek. Ben nedenini sorunca da, “diðer bütün günler zaten duruþmalarým var!” demiþti...
Rahmetli Ahmet, 1999 yýlýnýn Þubat ayýnda Yýlýn Sanatçýsý ödülünü almak için gittiði Magazin Gazetecileri Derneðinin töreninde, “þu anda hazýrladýðým ve önümüzdeki günlerde yayýnlayacaðým albümde bir de Kürtçe þarký söyleyeceðim ve bu þarkýya bir klip çekeceðim, aramýzda bu klibi yayýnlayacak yürekli televizyoncular olduðunu biliyorum, yayýnlamazlarsa Türkiye halkýyla nasýl hesaplaþacaklarýný bilmiyorum,” demesiyle yarý aydýn ve de yüreksizlerin saldýrýsýna uðradý. Serdar nam bir delikanlý sahneye zýpladý, “bu devirde kimse sultan deðil, padiþah deðil Atataürk yolunda Türkiye! Bu vatan bizim ellerin deðil!” diyerek en azýndan bu vatan için þehit düþmüþ sayýsýz Kürt kökenli yurttaþýmýzýn anýsýna dil uzatti rahmetli Ahmet üzerinden. Tabi bu sözlerin sonrasýnda tek-düze düþünmek ve konuþmaktan öte birþey bilmeyenler çatal býçak atmaya, Ahmet kardeþime sövüp saymaya baþladýlar. Ardýndan da, ne ilgisi varsa, “Bir baþkadýr benim memleketim” þarkýsýný bir aðýzdan, ses gürültüsü kývamýnda baðýra çaðýra söylemeye durdular!
Ben bunun ne kadar faþist bir tutum olduðunu banttan yayýnlanan bir televizyon programýnda söyledim yarým yamalak da olsa, ama yapýmcý o bölümü makasladý. Ahmet bunu nereden nasýl duymuþ bilmem ama telefonda “saðol arkadaþ,” dedi. Ben de “kusura bakma...” diye birþeyler mýrýldandým. “Niye? Senin ne kusurun var ki?” diye sorunca da, “o gece orada olacaktým...olamadýðým için baðýþla”, dedim. Güldü acý acý, “eyvallah...” demekle yetindi. Bu ondan duyduðum son “eyvallah” oldu! Çünkü, Ahmet’in ne sesini duydum bir daha ne de yüzünü görebildim. Devlet o geceden sonra Ahmet’in üstüne yürüdü. Davalar birbiri ardýna açýlmaya baþladý. Medya edepsizliði tavan yaptý, Ahmet linç edildi resmen ve de neredeyse fiilen! Rahat, huzur yoktu onun için artýk. Hoþ ne zaman olmuþtu ki?! Yurt dýþýna kaçýrýldý, onu kaçýrtan çakal tayfasý da sýrýttý sapsarý diþlerini göstere göstere. Sakýn Serdar’ý suçladýðýmý sanmasýn kimse. Bu rezillikten salt onu sorumlu tutarsam Ahmet’in anýsýna saygýszýlýk etmiþ olurum. Hepimiz suçluyuz çünkü. Sadece Serdar’ý suçlamak bizim masum olduðumuz anlamýna gelebilir ki, evlerden uzak bir düþünce! Dedim ya, hepimiz suçluyuz. “Ýyi kiþiler” olduðumuzu varsaydýðýmýz bizler, gýkýmýzý çýkarmazsak böyle bir ortamda, o zaman kötüler kazanmýþ demektir. Onlar kazandý da; geçici bir zafere imza attýlar akýllarýnca. Gel gör ki arkadaþ, biz sesimizi çýkarmadýk; korktuk kýsacasý ve koca Ahmet’ in gurbette göçüp gitmesini, yaþlý da olsa, çaresizlik içinde izledik, kafamýzýn içinde onun o tok, o gümbür gümbür sesi yankýlandý durdu, týpký bu gün olduðunca:
Karanlýk yollardan geçtik/Zehir gibi sular içtik/Bir yanýmýzda ölüm/Bir yanýmýzda yar sevdik/Bir deðil bin bir kere/Sýrat köprüsünden geçtik/Cehennem denen illetin/Ta göðsünü deldik geçtik./ Bu yolda dönenler oldu/ Mum gibi sönenler oldu/ Yar göðsüne baþ koymadan/ Vurulup düþenler oldu/ Bir sen kaldýn geride/ Ah akýp gidiyor hayat/ Yüreðim anlýyor seni/ Artýk susma Yorgun Demokrat!/
Nur içinde yat sevgili Ahmet’im. Mekanýn Cennet olsun...