Türkiye hiçbir dönemde son bir yýldýr konuþtuðu kadar “yolsuzluk” konuþmadý. Ama ne gariptir ki, “yolsuzluk” mefhumu tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar istismara uðramadý; amacýndan saptýrýlmadý.
17 Aralýk’tan bu yana ‘unutturmamak için’ kesintisiz sürdürülen yolsuzluk tartýþmalarý biraz yakýndan incelendiðinde görülecektir ki bu sakýzý en çok çiðneyen paralel yapýnýn aslýnda bir yolsuzluk iddiasýnýn aydýnlanmasý gibi bir derdi olmadýðý hatta bunu istemediði anlaþýlacaktýr. Çünkü, gerçekten bir yolsuzluðun su yüzüne çýkmasýný isteyen hiç kimse onun ayaklarýna bu kadar büyük taþ baðlamaz.
Demek ki gerçekten mesele ‘yolsuzluk’ deðilmiþ...
Meðer ülkemizde yolsuzluk konusunda ne kadar da hassasiyet taþýyan varmýþ. Þu idealistliðe bakar mýsýnýz, sýrf kamu kaynaklarý heba olmasýn diye gerekirse on yýllardýr ilmik ilmik ördükleri her þeyin heba olmasýný bile göze alarak kendilerini bu iþe adadýlar! Üstelik de bu mücadelelerinde ‘Erdoðan düþmanlýðý ittifaký’ kurduklarý birkaç eski Türkiye kalýntýsý dýþýnda yanlarýnda kimse kalmadýðý halde!..
Bu tren bu darbeyi taþýyamaz
Ölü doðan “Basýna Baský” tiyatrosu gibi aþýrý yükleme sebebiyle bu ‘yolsuzluk’ senaryosu da iflas etti. 18 Aralýk’tan itibaren her gün çarþaf çarþaf yolsuzluk edebiyatý yapanlar bu yaygaralarýnda azýcýk samimi olsalardý dört eski bakanla ilgili iddialarý bir lokomotif yapýp arkasýna koskoca bir ‘darbe’ vagonu eklemezlerdi.
Bütün amaç bu yolla siyasi iktidara had bildirmektir. Nitekim bu iddialarýn arkasýna böyle bir amaç yüklenmeseydi ve paralel yapý adeta bizzat yürütüyormuþçasýna bu kadar abanmasaydý; yargýsýz infaz yapmasaydý bu soruþturma çok daha saðlýklý yürürdü. Ve bu ‘yolsuzlukçu’larýn yanýnda belki de bütün Türkiye dururdu. Ama öyle olmadý.
Artýk hiçbir anlamý kalmadý
Gelinen noktada gerçekten ‘yolsuzluk’ olarak nitelendirilecek herhangi bir fiilin iþlenip ilenmediðinin artýk hiçbir önemi yok. Bu yüzden de bugün bu konuya odaklanmak sadece darbe trenine kömür atmak anlamýna gelir. Bu, yeni bir durumdur ve Türk siyasi hayatýnda bugüne kadar yaþanan bütün “Aklanýp gelme” hikayelerini geçersiz kýlmaktadýr.
Durum böyle olunca bazý AK Partililer’in, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn baþlattýðý siyasi harekete yolsuzluðun ‘y’sini bile yakýþtýramadýðý için dört eski bakanlarýnýn yargýda aklanarak hem kendilerini hem de partilerini bu aðýr yükten kurtarmalarý gerektiðini düþünmeleri de önünde herkesin saygýyla eðilmesi gereken asil bir duruþ olmakla birlikte, bunun; söylem olarak cazibesinden baþka hiçbir anlamý yok. Tam aksine, konunun sadece Yüce Divan’a aktarýlmasýný bekleyen, davanýn sonucunu bile beklemeden bunu seçim öncesi bir ‘yüce kapan’ gibi kullanýp AK Parti’yi avlamaya çalýþanlarýn ekmeðine yað sürecektir.
Ayrýca yargý vesayetinin yaþanmadýðý dönemlerde bile TBMM’de açýlan soruþturma komisyonlarýnýn çoðu Yüce Divan’a sevke gerek olmadýðýna karar vermiþ. Ýsnat edilen eylem ve suç tespit edilmemiþ, mahkeme takipsizlik kararý vermiþse dosyayý sadece kasýtlý baskýlarýn etkisiyle Yüce Divan’a göndermek objektif bir tutum olmaz.
Bu asil duruþ ancak normalleþmiþ bir Türkiye’de anlam kazanýr.
KAFAMA TAKILANLAR...
Erdoðan’ýn yetkisi olsaydý...
Konya’da Cumhurbaþkaný Erdoðan’a hakaret ettiði gerekçesiyle tutuklanan ve dün tahliye edilen lise öðrencisi Mehmet Emin, Türkiye’nin gündemi oldu. Ancak ortada döndürülenlere baktýðýnýzda sanki Cumhurbaþkaný Erdoðan hakime talimat vermiþ ve çocuðu tutuklatmýþ sanýrsýnýz. Sayýn Erdoðan’ýn gerçekten böyle bir yetkisi olsaydý herhalde o çocuða sýra bile gelmezdi...