“Yüce Divan”cılar belli olsun ki saflar netleşsin!

17/25 Aralık’ta FETÖ’cülerin “yolsuzluk kılıfı” geçirilmiş emniyet-yargı darbesi başarısız kılınınca “Yüce Divan” hamlesi devreye alındı.

17/25 Aralık sürecinin tamamlayıcı ayağını “Yüce Divan” oluşturuyordu.

Tezgâh kurulmuştu.

AK Parti’nin o tarihteki genel başkanı ve AK Parti’nin diğer namlı aktörleri hazır tetikte bekliyordu.

Cümle muhalefet hazırdı.

AK Parti’nin içindeki paralel AK Parti’nin desteğiyle Meclis’ten “Yüce Divan” kararı çıkartılacaktı.

Yüce Divan demek, Anayasa Mahkemesi (AYM) demek...

AYM’de o tarihte FETÖ’nün tartışılmaz etkisi sır değildi.

Sayıca belki azdılar ama Erdoğan’ın/AK Parti’nin ipini çekmek için pusuda bekleyen diğerlerini de hesaba kattığınızda nüfuz alanlarının istedikleri kararı aldırtabilecek ölçekte olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz...

Dönemin AYM Başkanvekili FETÖ’cü idi.

Diğer iki üye de...

15 Temmuz’dan sonra AYM’den atılıp hapse konuldular.

Meclis’ten Yüce Divan kararı çıksaydı AYM’de iş bitirilecekti.

Hangi iş?

17/25 Aralık’ta başaramadıkları iş.

O yüzden diyorum ki “Yüce Divan” saflaşması, nirengi bir öneme sahiptir.

Bir tür turnusol kağıdı gibidir.

Ama üzülerek görüyorum ki 17/25 diyenlerimizin neredeyse tamamı bu “Yüce Divan” hamlesini unutmuş gibiler.

Kim ki 17/25 darbe girişimini “Yüce Divan” ayağından bağımsız değerlendirirse veya başka bir deyişle “Yüce Divan” operasyonu yapılmamış gibi bir aymazlık içinde bulunursa ondan şüphelenin derim.

Çünkü AK Parti o gün teslim alınmak istendi.

AK Parti’nin içindeki paralel AK Parti’nin hâkimiyeti o gün sağlanmak istendi.

FETÖ’nün siyasi ayağı bahsinde görüş serdedenler, bence “Yüce Divan” saflaşması üzerinden hiç laf etmiyorlarsa ya kendilerini ya da asıl görülmesi gereken gerçeğin önemli yanını örtmeye çalışıyorlardır.

Benim açımdan bu kadar net işte.

DAVUTOĞLU’NDAN İTİRAF

Dönemin AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanı Ahmet Davutoğlu’ndan tarihi bir itiraf geldi.

Bu vesileyle bildiğimiz bir sır, ayan-beyan oldu.

Neydi o bilinen sır?

Davutoğlu ve ekibinin “Yüce Divan”dan yana olduklarıydı.

Hatırlayınız: 17/25 sürecinin gerekçesi neydi?

Yolsuzluk.

Davutoğlu’nun dillendirdiği söylem neydi?

Yolsuzluk.

“Babamın oğlu olsa!” diye devam eden dürüstlük söylemi, aslında Erdoğan’ı Külliye’nin sadece dört duvarları arasına sıkıştırıp tasfiye etmeyi değil aynı zamanda “Yüce Divan” üzerinden itibar suikastına uğratarak kendi liderliği açısından tehdit olmaktan çıkartmayı da amaçlıyordu.

“Erdoğansız AK Parti!”, bir FETÖ operasyonuydu.

Bunun mottosu ise “Kurucu genel başkana vefa!” adı altında kulağa hoş gelen bir lafla karşımıza çıkıyordu.

Erdoğan bir siyasi hareketin lideri olmaktan çıkartılıp vefa gösterilmesi gereken kurucu genel başkan kategorisi içine yerleştiriliyordu.

“Sen artık Cumhurbaşkanlığı yap, parti benim artık! Yeni lider benim!” anlayışı, AK Parti’nin içine atılmış ilk paralel fitne tohumuydu.

“Yüce Divan!” bu açıdan çok önemliydi.

Davutoğlu’nun oyunun rengini kendi ağzından öğrenmiş olduk.

Peki o tarihte kendisiyle aynı siyasi amaç doğrultusunda hareket edenlerden hâlâ içimizde olanlar niçin susuyorlar?

Mesela Arınç gibiler…

Niye onlar mertçe çıkıp oylarının rengini açıklamıyorlar onca sormamıza rağmen?

Davutoğlu o dönemde fikrini sorduğu Komisyon Başkanı Hakkı Köylü’nün kendisine “Yüce Divan’a gidilmeli!” dediğini söyledi.

Merak ediyorum: Hâlâ milletvekili ve Adalet Komisyonu Başkanı olan Köylü çıkıp niye bu iddiaya cevap vermedi?

Daha doğrusu aradan geçen iki haftaya rağmen hiç konuşmuyor?

Eski genel başkana ve başbakana “Yüce Divan’a gidilmeli!” dediniz mi demediniz mi?

Bizim için bu sorunun cevabı çok önemlidir, bilesiniz…