Yüce Türk Milleti adına karar verildi!

Pazar günü yapılan HSYK seçimlerinde yargıya tasallut eden paralel yapının omurgası bir daha belini doğrultamayacağı şekilde kırıldı. 

Seçimlerin teknik aritmetik yönü elbette çok önemli ve burada gayri meşru yapı açısından elbette çok büyük bir hezimet yatıyor ancak bundan sonrası için asıl önemli olan şu noktalarda tebarüz eden büyük kazançlardır.

BİR: Cemaate karşı korku duvarı aşıldı. Paralel yapının yüksek mahkemelere, ünvanlı görevlere, kritik noktalara yerleştirdiği “cüppeli abiler” eliyle bizzat adalet dağıtıcılara yönelen adaletsizlik bundan böyle aradığı zemini bulamayacaktır.    

İKİ: Paralel yapının kendilerinden olmayan hakim ve savcıları teftişler, atamalar ve sicil bozma gibi yöntemlerle lekeleyerek elemesi eskisi gibi kolay ve mümkün olmayacağı için, ve bittabi, soru çalarak, adam kayırarak belli noktalara getirdikleri düşük kalite elemanları zaman içinde eleneceği için yargıda kalite zaman içinde artacaktır. 

ÜÇ: Yargıda kalitenin artması toplumda yargıya olan güveni de doğrudan etkileyecektir. Hakimlerin vicdanları hayalet yapının tasallutundan kurtulacağı için verilen kararlar Pensilvanya’nın buyrukları değil özgür iradeli hukukçuların kararları olacaktır.

DÖRT: Dini cemaat postuna bürünmüş örgütlü bir suç örgütü olduğu anlaşılan ancak somut bağlantılar ve deliller henüz fotoğrafı tamamlayacak denli ortaya çıkmadığı için kapladığı alan da bilinemeyenparalel yapının yargı mensuplarınca da tespit ve ret edilmiş olması çok değerlidir.

BEŞ: Türkiye’de yargı hiç bir zaman vesayetçi yapılardan ya da belli ideolojilerden azade değildi ama ilk kez bu kadar düşünülmüş, önce takiyye vesaire marifetiyle daha sonra işgal ettikleri makamlara tahsis edilmiş mevzuat yardımıyla korunmuş, tuzu kokutan bir yapıyla karşı karşıya kalındı. Sorunu teşhis etseniz de çözümü üretecek mekanizmalar yine aynı yapı tarafından ele geçirilmiş durumdaydı. Bir bedenin kötü bir ruh tarafından ele geçirilmesi gibi. Ama önce 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde Türkiye toplumu, şimdi HSYK seçimleri dolayısıyla 14 bin hakim ve savcı gösterdi ki bu ülke bu ihaneti, bu ahlaksız saldırıyı aşacak iradeye ve güce fazlasıyla sahip.

ALTI: Bir musibet bin nasihatten evladır sözünü haybeye sarf etmemiş atalarımız. Bu sinsi yapılanmaya ve saldırılarına karşı aklı selim bir kez daha işledi ve farklı ideolojilere, siyasi görüşlere, farklı etnik dini mezhebi mensubiyetlere rağmen hepimizin “bu ülke”nin çocukları olduğumuz gerçeği idrak edildi. Çare biziz, çare biz olabilmemizde denildi. Yargıda cemaat dolayısıyla yaşanan sorunları da şüphesiz en fazla yargı mensupları biliyordu. En çok onlar tanıklık ediyordu, bizzat onlar yaşıyordu. Yargıda Birlik Platformu işte bu tanıklıktan ve bunun önünü almak gerektiği şuurundan doğdu. Kısa zamanda oluşturduğu çoğulcu yapısı ve ideallerle ilkelerle örülü yol haritası sayesinde, ama en çok da “biz” olabilmesi sayesinde Türkiye toplumunun özlemini duyduğu bir yargı fotoğrafı verdi. 

YEDİ: Dava dosyaları neticelenirken hakimlerin kürsüde kararı okumadan önce kurdukları bir cümle vardır, “Yüce Türk Milleti adına karar verildi” diye. Hangi dinden mezhepten etnisiteden ve siyasi görüşten olursa olsun, bu toplumun bir parçası olan, ama adalet dağıtanlar onlar olduğu için en çok da Türkiye toplumunun vicdanı olan hakim ve savcılar belki de ilk kez toplumun çok büyük bir çoğunluğunun gönül rızasını kazandılar, vicdanını ferahlık verdiler. Çünkü sandıkta Yüce Türk Milleti gibi karar verdiler. 

SEKİZ: Türkiye zor zamanlardan geçiyor. Kendi içimizdeki sorunlar ve sorunları aşma irademiz bir yana, küresel güçlerin bölge üzerindeki büyük siyasi çekişmeleri, Ortadoğu’yu kan çanağına çevirme pahasına girdikleri savaşlar, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, enerjisini ve geleceğini çalma amacıyla yürürlüğe sokulan iç içe geçmiş çok sayıda tuzaklar her şeyden önce bir ve beraber olmayı gerektiriyor.İç siyasi çekişmelerin çok ötesinde tehlikeli bir gerçekle yüzyüzeyiz. Lakin her seferinde içimizdeki en zayıf halkaya oynuyorlar. Kobani bahanesiyle PKK baskısı etkisi altındaki çocukları, Gezi bahanesiyle iktidar muhalifi Kemalistleri ulusolcuları, Cemaat bahanesiyle Pensilvanya etkisi altında kalmış dindarları sahaya sürüyorlar. Bunların kurmayları da kumanda merkezleri de dışarıda. Kullandıkları gazeteciler siyasetçiler sanatçılar ortada olsa da itibarsızlar önemsizler. Lakin bu toplum kesimleri “biz”imdir, “biz”dendir.  Suça ya da yanlış fikre kapılmış olmaları durumu değiştirmez. 30 Mart ve 10 Ağustosla (siyasi) akıl sağlığımızın, HSYK seçimleriyle (vicdani) kalp sağlığımızın yerinde olduğunu öğrendiğimize göre vücudun diğer organlarına uzuvlarına musallat olan hastalığın sağlatılması hepimizin görevi. Burada en büyük güvencemiz ise açık bir şuura, hür bir iradeye sahip olan hakim savcılarımız.