Yukarı çıkanlar inemez; düşerler

İnsanlık tarihi fertlerin veya devletlerin yükselişlerinin tarihidir.

Ama aslında bu tarih daha çok düşüşlerinin tarihidir desek daha doğru bir şey söyleriz.

“Tarih olmak” kavramı da buna denk düşüyor.

Kur’an insanın düşüşünü “esfel-i safilin” olarak tanımlıyor. “Aşağıların en aşağısına” düşmek.

Ferdin tarihi ile devletlerin tarihi birçok düşünürün benimsediğinin aksine birbirinden kolayca ayrıştırılacak bir şey değildir.

Ferdin yükselişinin sağlandığı toplumlarda devletlerin uzun süreli adalet, barış ve refah dağıttığı bildiğimiz örneklerde görülmektedir.

Devlet ve devleti yöneten ferdin ilişkisi yıkılma ile doğru orantılıdır.

Atina Site, Roma İmparatorluğu, Emevi Devleti, Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu gibi örnekler bize devletlerin düşüş-çöküş nedenlerini göstermekte.

Hükümdarların, halifelerin, hanların, padişahların yönetimdeki zaafları, kişisel hırsları ve adaletten ayrılmaları inanılmaz sonuçları beraberinde getirmiş; tarih büyük devletler mezarlığına dönmüştür.

İbni Haldun devletin yükselişi ve yıkılışını en güzel şekilde anlatır. Benzetmeler yapar.

Türkiye Cumhuriyeti 100 yıla yaklaşan tarihiyle yeni bir dönemeçte.

Yüzyılın tecrübesi ve geleceğe ilişkin hedefleriyle yeni bir yapılanma gereksinimi zaruret olmuş.

Klasik demokratik parlamenter sistemle yönetilen ülkemizde artık bu sistem mevcut şartları ve ihtiyaçları karşılayacak bir elverişlilik sunamıyor.

Doğrusu bugüne değin birçok sorunla sürdürülen bu yapı, artık Türkiye’nin yükünü taşıyamayacak durumda.

En basit anlatımıyla istenilen şey elverişli bir vasıta ile Türkiye’nin yolculuğuna devam etmesidir.

Kişisel arzu ve isteklerin, ucuz siyasi mülahazaların ve anlamsız diretmelerin fevkinde sorumlulukla yaklaşılacak bir konu olduğunu unutmamadan hazırlanmalıyız bu sürece.

Türkiye’nin yükselen bir değer olduğu, dünyaca kabul edilen bir gerçekliktir.

Bu yükselmeyi gerçekleştirirken, zorlamalar husumetler ve uluslararası kıskançlıklar elbette ki kaçınılmaz karşılaşmalarımız olacaktır.

Bu yüzden bu karşılaşmaları kolayca halledebilmek için de bu yeni yapılanmaya ihtiyaç vardır.

Rahmetli Özal yükselen Türkiye gerçeğinin önemli ve başlangıç siyasi aktörlerindendir.

Lakin sistem yapılanması gerçekleşmediğinden dolayı kendisinin ve yükselen Türkiye gerçeğinin nasıl haleldar olduğunu hepimiz yakından biliyoruz.

Yukarı çıktı yani Cumhurbaşkanı oldu. Fakat hedefleri akim kaldı.

Hatta tekrar partinin başına geçmesi düşünüldü konuşuldu.

Olmadı, olamadı. Ve sonuç…

Yeni Türkiye diye gür çıkan sesin aksi anlaşılmaz bir sada olarak geri döndü.

Sayın Cumhurbaşkanı Özal’dan daha güçlü bir algıyla 13 yıl ülkeyi yönetti ve yukarı çıktı.

Partiye ve gündeme hakimiyeti nedeniyle ciddi bir sorun yaşanmıyor olsa da sistem sorunu kendini yavaş yavaş hissettiriyor.

Tayyip Bey içinde konuşuldu 7 Haziran seçimlerinden sonra;inip partinin başına geçmeli diye.

Neyse ki, Haziran seçimlerinden sonraki tavrı bir parti lideri gibi olduğu için durum kotarıldı ve geçiştirildi.Lakin bundan sonrası hep böyle gitmeyecektir.

O halde sistem üzerinde yapılanma şart.

Çünkü, yukarı çıkanlar inemezler. Düşerler.