Demokratik hukuk devletlerinin olmaz ise olmazlarý vardýr.
Bunlarýn baþýnda da her türlü kamu hizmetine harcanacak vergi gelirinin siyaseten hesabýnýn verilebilir olmasý gelir.
Bizde durum pek öyle deðil ama, mesela, milli savunma hizmetinde vergi gelirlerinin yanlýþ, etkinlikten uzak kullanýmý söz konusu olursa sorumlu makam Milli Savunma Bakaný olmalýdýr.
Her kamu hizmeti üretimi birimi bir biçimde bir bakanlýðýn siyasal sorumluluðunda olmalýdýr, demokrasi teorisi böyle emreder, yanlýþlarýn, bunlarýn baþýnda da mali tercih yanlýþlarý gelmelidir, hesabýný mutlaka siyasal sorumluluðu olan biri vermelidir.
TSK gibi kurumlarýn tuhaf anayasal statülerinin analizine bu eðitim yazýmda girmeyeceðim ama üniversitelerin durumu gerçekten bu açýdan ilgi çekicidir.
Milli Eðitim Bakanlarý istedikleri zaman üniversitelerarasý kurul gibi organlara baþkanlýk yapabilirler ama bütçe sistematiðimizde MEB (Milli Eðitim Bakanlýðý) ile yükseköðretim kurumlarýnýn bütçeleri bile tamamen ayrý gösterilmiþlerdir.
Anayasanýn 130. Maddesi üniversitelerin hazýrladýðý bütçelerin Yükseköðretim Kurulunca tetkik ve onaylandýktan sonra Milli Eðitim Bakanlýðý’na (MEB) sunulmasýný emrediyor ama bu maddenin pratikte ne anlama geldiði belli deðil.
MEB içinde bir de Yükseköðretim Genel Müdürlüðü var ama bu Genel Müdürlüðün ne tür bir hizmet ürettiði de çok belli deðil.
Elimizde MEB’den, siyasi iktidardan çok büyük ölçüde muhtar bir yükseköðretim sistemi var.
YÖK Baþkaný’nýn doðrudan Cumhurbaþkaný atýyor; malum Cumhurbaþkanlarýnýn siyasi sorumluluðu yok.
Rektörler çok ilginç ve komik bir yöntemle üniversiteler, YÖK ve Cumhurbaþkaný tarafýndan seçiliyorlar (!), atanýyorlar; rektörlerin zaten siyasi sorumluluðu söz konusu deðil; dekanlarý da, malum, YÖK atýyor.
Kenan Paþa zihniyeti üniversiteleri tehlikeli bulmuþ ve siyasi sürecin tamamen dýþýna taþýmýþ, aradan otuz sene geçti sistem ayný, doðrusu, iktidarýyla, muhalefetiyle, üniversitesiyle utanç verici bir durum.
Türkiye’de kavramlar hep karýþabiliyor; akademik özgürlük baþka bir þey, üniversite sisteminin, özellikle mali ve siyasi sorumluluðunun seçilmiþ iktidarda olmasý baþka bir þey.
Diyelim, ülkemizin bir yerine, milyonlarca lira para harcayarak, üstelik bu paranýn kaynaðý vergi mükellefleri, bir üniversite kuracaksýn, aradan seneler geçecek, bu üniversitenin kendinden beklenen evrensel üretimi sýfýr olacak, yani araþtýrma yapamayacak, mezunlarý son derece kalitesiz olacak ve bu durumun sorumlusu, siyasi sorumlusu ortada pek belli olmayacak.
Demokrasilerde, hukuk devletlerinde böyle þey olmaz.
Yükseköðretim belki ayrý bir müsteþarlýk olarak örgütlenebilir ama nihai olarak mutlaka Milli Eðitim Bakaný’na baðlý olmalýdýr; vergi mükellefi de, hesap sormasý gerekir ise, adresi iyi bilmelidir ve adres siyaseten hesap sorulabilir olmalýdýr.
Nihai analizde yükseköðretim bir gelenek iþidir, sistemin siyasi otoriteye baðlý olmasý ile akademik özgürlük tümüyle ayrý konular olmalýdýr.
Biliyorum, bizim ülkemizde bu iþ pek kolay deðildir ama mevcut sistem de, yani yükseköðretimin siyasi otoritenin denetimi dýþýna taþýnmýþ olmasý da akademik özgürlük iþini halledememiþ, hatta daha da kötü yapmýþtýr.
YÖK arþivlerini karýþtýrýn, 90’lý yýllarda üniversitelere gönderilmiþ, YÖK ve Genelkurmay çýkýþlý, “Kürtlerin dað türkü olduklarýna dair tezler yaptýrýn” diye resmi yazýlar bulacaksýnýz.