Futbolda, frikik barajýna rakip oyunculardan biri girebilir. Ama polis barikatýna polisten baþka kimse girmez.
Yalnýzdýr polis.
Lafa geldi mi sahip çýkan çok olur ama, iþ ciddiye bindiði zaman, Behzat Ç. bile yalnýzdýr.
Halbuki o da bu memleketin çocuðu, ne olur bir defa da onun yanýnda dursanýz?
Yok. Adetten deðildir.
Polisi yücelten bir þiir bulamazsýnýz. Ne de bir þarký. Sadece, polis gecelerinde falan okunan manzumeler, o kadar.
Nazým, “Ben bir ceviz aðacýyým Gülhane Parký’nda” diye baþlar söze, “Ne sen bunun farkýndasýn ne de polis farkýnda” diye devam eder.
Þiirin tadýný getiren, polistir, polisin ‘bunun farkýnda olmamasý’dýr.
Yani sevilmez, polisin olduðu taraf. Alýþkýn deðiliz o tarafta durmaya.
Ve isyan tatlýdýr. Çoktur, polis kordonunda kaldýðýmýz, polis kordonundan çýktýðýmýz. Hepsini bir bir hatýrlýyorum, hiçbirinin tadýný unutmadým.
Taksim’deki ‘orantýsýz’ polis müdahalesi, çok mu lüzumluydu? Uzmanmýþým gibi, ukalalýk etmek istemiyorum. Ama, baþka türlü yönetilemez miydi kriz?
Daha iþler bu kadar çýðýrýndan çýkmamýþken, AVM’nin kararlaþtýrýlmýþ bir þey olmadýðý duyurulamaz mýydý?
‘Tamam kardeþim, þartlar namüsait, yapmýyorum’ deyip inþaat faaliyetini gündemden düþürmek imkansýz mýydý?
Kötülüðün oyunu bitmez, bulurdu belki baþka bir bahane. Ama gözle görülebiliyor, iþin ayarý kaçtý.
Tatlýdýr isyan ve iþte þimdi olduðu gibi, sokaða niçin çýktýðýný bile unutursun. Biber gazýnýn tadýyla isyanýn tadý karýþýr birbirine.
Karanlýk kafalar, çok iyi becerir bu havayý kullanmayý.
Ýþte, kullanýyorlar. Twit atmýþ. ‘En az 3 kiþi öldü, sayýsýz yaralý’ diye yalan söylüyor Ýngilizce. Sömürge kafasý, ‘gavur’u çaðýrýyor, utanýr mý, özür diler mi?
‘500 ölü’ diyenler de var. Yani pislik diz boyu. Sahipleri gibi kirli yalanlar.
Masumiyete tecavüz. ‘Karanlýktaki adam’, oradaki temiz heyecana tecavüz ediyor. Kullanýyor. Yürüyenlerle yürütenlerin rolleri böyle.
Avrupalara, Amerikalara mesajlar gidiyor, geliyor. Adice yalanlar, bir gram doðruyla ambalajlanýp yediriliyor, yemeye hazýr olanlara. Yiyorlar ve gereðini yapýyorlar.
“Ordu göreve” diyor adam. Ordu, sadece CHP nam-ý hesabýna darbe yapmakla mükelleftir çünkü, baþka vazifesi yoktur!
Gelsin, Menderes’i devirsin, CHP’yi veya CHP’ye benzer bir þeyi iktidar yapsýn. Sonra Demirel’i devirsin. Sonra Erbakan’ý...
Tamam caným, emrin olur.
Yahu nedir bu heves? Darbe yaptýracak faþist bulsan bile ilk seçimde postalýyor seni millet. Baas rejimi mi kuracaksýn? Bunun hayali mi senin aðzýný sulandýran þey?
(Demirel, sonradan kendisini deviren þeye dönüþtü. 28 Þubat’ta gördük bunu.)
Ve daha geri planda, baþka baþka leþ kargalarý.
Ben eminim, Taksim projesi tamamlandýðýnda, þimdikinden çok daha güzel olacak. Ama Taksim’in ileride güzel olacak olmasýnýn þu hengamede, hiç bir toplumsal deðeri yok.
Ýþin, Taksim’le, gezi parkýyla, aðaçla, yeþille falan alakasý kalmadý.
Þimdi dikkat gerekiyor. Hassasiyet gerekiyor. Ýnsanlarýn ruhunu anlayabilecek bir feraset gerekiyor.
Þu gürültüde, kulaklara ve kalplere ulaþabilecek dost bir ses gerekiyor.
Taksim’de toplananlarda, Ýstiklal’de, Cihangir’de slogan atanlarda deðil sorun.
Sorun, ‘Sakallýlar saldýrýyor’ diye twitler atan, insanlarýn birbirine girmesinden medet uman, düþmanlýktan beslenen karanlýk adamlarda...
Benim, her daim duam þudur:
Allah, kötülere fýrsat vermesin. Allah, milletin düþmanlarýna fýrsat vermesin.
(Baþbakan’ýn aþýrý biber gazý kullanýmýnýn incelendiðini, AVM yerine þehir müzesi yapýlabileceðini söylemesi ‘protesto’nun ‘görünür’ gerekçesini ortadan kaldýrýyor. Cumhurbaþkaný Gül de, müdahalenin ölçülü olmasýna tavsiye etti. Son olarak, polis, Gezi Parký’ndan barikatý kaldýrdý. Ýnþallah yararlý olur.)