Yüzde 50 yetmiyor mu?

Toplum hayâtýnda nihâî çözümler yokdur.

Belirli bir zaman dilimi içinde yararlý ve etkili olan bir çözüm þekli, þartlarýn deðiþmesiyle meseleyi hattâ daha da içinden çýkýlmaz hâle getirebilir.

Meselâ sert ve baskýcý usullerle yönetilen bir ülkede yöneticiler, deðiþen dünyâ þartlarýnýn zorlamasýyla demokratik bir hükûmet þekline geçmeyi uygun görebilir ve bunu emir-komuta zinciri içinde geçekleþtirebilirler. Tabii yukarýdan verilen emirlerle gerçekleþtirilen demokratik rejim ne dereceye kadar bu ada lâyýkdýr ayrýca tartýþýlabilir ama bu hareketlenme devâm ederek sâhici demokratik bir rejimin yolunu da açabilir.

Türkiye’de 1945’den sonra olan iþte budur.

Bu baðlamda bizim demokratikleþme mâcerâmýzý, bütün aksaklýklarýna raðmen, bir baþarý hikâyesi olarak deðerlendirmek doðru olur.

O bakýmdan bugün artýk bu ülkede târihî gidiþi tersine çevirmek boþ bir hayâlden ibâretdir.

Kendilerine “Kemalist, aydýn, çaðdaþ” gibi yaldýzlý sýfatlarý münâsib gören üniformalý yâhut üniformasýz zümreler arasýnda hâlâ “eski güzel günler”in hasretiyle yanýp tutuþanlar bulunmasý bu vâkýayý deðiþtiremez!

Yeter ki teyakkuz elden býrakýlmasýn ve vesâyetçilerin ilk fýrsatda o sindikleri sütrelerden fýrlayarak ateþe baþlayabilecekleri ihtimâli gözden uzak tutulmasýn!

Zâten yurddaþlarýmýzýn yaklaþýk dörtde birini oluþturan bu bölüm de tamâmen, ne hikmetse, kendini bu memleketin efendisi addeden vesâyetçi tâifesinden ibâret deðildir.

Aralarýnda çoðulcu demokrasiye gerçekden inanan, ama karþý tarafýn samîmiyetinden þübhe edenlerin de hatýrý sayýlýr bir yekûn tutduðunu tahmîn ediyorum.

Tanzîmat’dan beri iki tarafýn mütemâdiyen birbirine yabancýlaþmasýndan ileri gelen bir durum bu.

Kýsacasý benim bugünki konum geçmiþde olanlardan ziyâde yakýn gelecekde olmasý gerekenler.

Kanaatimce hâlen Türkiye’nin karâra baðlamasý gereken en önemli hususlardan biri Avrupa Birliði ile arasýndaki iliþkilerin yeniden düzenlenmesidir.

Ben baþýndan beri bu iliþkilerin son derece sýký olmasý gereðini savundum. Sebebi, AB’nin, ilk adýyla AET’nin, demokratikleþme sürecimize inanýlmaz ölçüde katký saðlamasýydý.

Türkiye tam anlamýyla bir çoðulcu demokratik bir hukuk devleti düzenine geçmek için gerekli iç dinamiklere maalesef sâhib deðildi. Pek de övünülecek bir þey deðil ama bir vâkýa!

Tam üyelik perspektifi Türkiye’ye bu yönde müdhiþ bir ivme kazandýrdý.

Ekonomik avantajlar pek de bir aðýrlýk taþýmýyordu, çünki onlar zâten mükemmelen iþliyordu. Hele Gümrük Birliði Anlaþmasý’ndan sonra!

Peki, bugün Türkiye AB’ye tam üyelik hedefinden vazgeçse ne olur?

Öyle sanýyorum ki Türk Halký bunu 25 yýl önceki umursamazlýkla karþýlamaz ama reform çabalarý yine de aðýr hasar görür. Çünki vesâyet rejimi dediðimiz Allâhýn belâsý sistemi kökünden deðiþtirmek için henüz esaslý hiçbir adým atýlmýþ deðil!

Birkaç general ve birkaç yargýcý püskürtmekle esâsý deðiþtirmiyor, sâdece kýsa bir zaman kazanýyorsunuz.

O yasalar orada durdukça ilk fýrsatda kendilerine karþý ve en gaddarca bir tarzda kullanýlacaðýný bilmiyor olamazlar!

Bu iþ yüzde 50’yle de olmazsa yüzde kaç lâzým acabâ?