Nicedir yazacaðým, “Ayný gün bir gözaltý dalgasý baþlar, yüreðim yanar” düþüncesiyle uzak duruyorum. Tek bir kiþinin benim yüzümden zarar görmesini, haksýz yere maðdur edilmesini istemem. Bir suçsuzun cezaevine düþmesindense on suçlunun adaletin elinden kaçmasýný yeðlerim.
Ýlhan Selçuk gözaltýna alýndýðý gün, yalnýzca bir gün önceki yazýsýna cevap verirken köþemde ismi geçti diye, “O yazdý, gözaltýna alýndý” haberleri yapanlar, kaç gece boyunca beni uykusuz býraktýklarýný bilemezler.
Zaaf mý? Evet, benim de zaafým bu.
Ancak herkesin sabrýnýn bir sýnýrý var; benimkinin sýnýrýnýn ‘hýrsýz’ýn yavuzluða soyunduðu yere kadar olduðunu bu vesileyle öðrendim.
Hemen bütün darbelerden madalyasý bulunan gazetelerin, 28 Þubat (1997) ve 27 Nisan (2007) dönemeçlerinde uðursuz iþlevler üstlenmiþ bazý yazarlarý, sütre gerisinde kara bulutlarýn üzerlerinden kalkmasýný beklediler uzun süre... Yakýn zamanlarda ise, “Galiba, bir yerlerden kendilerine dokunulmayacaðý sözü aldýlar” hissi verecek bir cesarete kavuþtuklarýný izleyenlere fark ettiriyorlardý. Dün baktým, yeni bir güvene kavuþmuþlar, masayý tersine çevirme gayretindeler...
28 Þubat ‘post-modern darbesi’ ile 27 Nisan ‘e-muhtýrasý’nýn hesabýný soranlarý tövbeye davet ediyorlar... Kendilerinden özür dilenmeliymiþ...
Ýlgililer yanýnda ilgisizler de cezaevlerine gönderilirken yapýlan yanlýþlýklarý sineye çekmemizi tavsiye edenler onlara cevap vermeli diye susmayý yeðledim önce; “Merak etmeyin, sizlere dokunulmayacak” güvencesini de ayný kiþilerin verdiði düþüncesiyle... Sonra gayretime dokundu, ayýbýma geldi bu durum. Her iki süreçte maðdur edilmiþ onca insan, onlar yüzünden zora düþmüþ aileler, az kalsýn ülkenin içine düþeceði felâketli durumlar gözümün önüne geldiði için...
Nereden aldýlar bu cesareti, iþi karþý-saldýrýya kadar vardýracak cür’etlerinin arkasýnda ne var?
Ergenekon davalarý birbiri ardýna açýlýrken vaktiyle bazý medya kuruluþlarýnda çalýþmýþ, sonradan kendini dine (Museviliðe) vermiþ ve ‘haham’ olmuþ biri sýkça TV ekranlarýna çýkýp saçma sapan bir þeyler söylüyordu ya, þimdi ayný kiþi sýðýndýðý ülkeden katýldýðý bir TV programýnda, “Ergenekon bir projeydi” demiþ ve kendisine atfedilen bilgilerin ‘iþkence’ ile alýndýðýný anlatmýþ...
Onbinlerce sayfalýk iddianameler yazýlmýþ ‘Ergenekon’ süreci sanki tek baþýna o kiþinin anlattýklarý üzerine oturuyormuþ gibi... Verdikleri his bu... Adam bir de “Ýþkence altýnda ifade verdim” diyor ya, bütün söyledikleri, böylece, havaya uçuyor.
Ýlk kez mi söylüyormuþ 28 Þubat sürecinde ifadesinin ‘iþkence’ ile alýndýðýný? Hayýr... Kendisine ‘iþkence’ yaptýðýný ileri sürdüðü polisin artýk bir ‘Ergenekon’ sanýðý olduðunu, ayný polisin 28 Þubat süreci boyunca çok kiþiyi ayný muameleden geçirdiði ithamýna maruz kaldýðýný çoktandýr biliyoruz. Þimdi milletvekili olan bir 28 Þubat maðduru, Meclis Komisyonu’nda, o polisi, kendisine ‘iþkence yapmak’ ile suçladý.
Yoksa 28 Þubat ve 27 Nisan rezillikleri yaþanmadý mý? Neydi o dönemlerin gazete manþetleri, iðrenç yazýlar neydi?
Kimsenin nâhâk yere burnunun kanamasýný gerçekten istemem; ancak böylesine yüzsüzlüðü de onurum kaldýrmýyor iþte.
Utanç duysalar bâri, kendilerini unutturmaya çalýþsalar...