Hukukta, malum, zaman aþýmý diye bir kavram var, belirli bir süre sonra, yeni ve somut bir delil elde edilene kadar, dosyalar klase ediliyorlar, yani rafa kaldýrýlýp tarih oluyorlar.
Ýlk bakýþta bu süreci normal, bazý davalarda da kaçýnýlmaz bulabilirsiniz, her dava sonuçlanamayabilir, anlýyorum, anlamaya çalýþýyorum.
Ancak, meselenin baþka ve tuhaf bir boyutu daha var.
Zaman aþýmýna uðrayan dosyalarýn çok büyük bir bölümünü yan yana koyduðunuzda söz konusu dosyalarýn önemli bir ortak paydasý görünüyor.
Bu dosyalarýn ortak paydasý hiç kuþkusuz söz konusu vakalarda ayak izlerinin çok belirgin ama o ölçüde de çok gizemli bir biçimde devletin bazý dehlizlerinde kaybolmasý (!)
Devleti en genel anlamýnda kullanmýyorum ama devlet erkini kullanan bazý yasal noktalar bu gizemli ayak izlerinin kaybolduðu yerler, buna hiç kuþku yok.
16 Mart 1978 Ýstanbul Üniversitesi katliamýnýn zaman aþýmýna uðramasý nasýl bir þeydir?
Olay herkesin gözü önünde olmuþtur, bu olayda hangi polislerin nasýl davrandýðý, sonra da nasýl korunduklarý, korunmakla kalmayýp nasýl terfiler aldýklarý herkesin malumu.
Böyle bir olay nasýl zaman aþýmýna uðratýlmýþtýr, yargýnýn bu süreçte rolü ne olmuþtur?
16 Mart katliamýnýn tüm detaylarýyla aydýnlanamadýðý bir ülkede herkes, her zaman tehlikede demektir.
Dönemin DÝSK Genel Baþkaný rahmetli Kemal Türkler cinayeti de (1980) zaman aþýmýnýn hýþmýna uðramýþ, bu çok ilginç dosya, rahmetlinin kýzýnýn canhýraþ “katili gördüm, tanýyorum” feryatlarý arasýnda tozlu raflarda yerini almýþtýr.
12 Eylül öncesi Doðan Öz cinayeti, baþlý baþýna, tek baþýna bir Türkiye klasiðidir; devletin izi demiyorum, net fotoðrafýnýn bu kadar belirgin olduðu baþka bir cinayet muhtemelen yoktur ve bu cinayet Türkiye siyasi tarihinin en önemli olaylarýnýn baþýnda gelmekle birlikte bir bilinmezlik (!) havuzunda kaybolup gitmektedir. Bu cinayet sonrasý de yargýnýn rolü çok ama çok ilginçtir.
Türkiye adým adým 12 Eylül darbesine giderken bu üç olay önemli kilometre taþlarý olmuþtur, ayak izleri çok belirgin bir biçimde devletin içindedir ve bir biçimde, o döneme iliþkin baþka dosyalarla birlikte zaman aþýmýna uðramýþlardýr.
Özal ve Eþref Bitlis meselelerine iliþkin bir þey söyleyemiyorum zira bu ölümlerin cinayet olduðuna iliþkin elimizde net kanýt yok ama Özal’a yönelik silahlý suikast giriþiminin bu kadar az konuþulmasý, gazetecilerin Kartal Demirað’ýn kendisinin ve aðabeyinin evlerinin önünde kamp kurmuyor olmalarý beni hep düþündürmüþtür.
Son olarak Uður Mumcu cinayetinin dosyasý da, cinayetten yirmi sene sonra zaman aþýmýna uðradý.
Sayýn Güldal Mumcu’nun kitabýný okursanýz, rahmetli Bülent Ecevit’in, görevli savcýlarýn ifadeleriyle bu cinayet pek de gizemli olmayan bir biçimde devletin içinde kaybolup (!) gidiyor.
O dönemin baþka cinayetlerinin kaderi de, 28 Þubat’a giden yolda, maalesef zaman aþýmýna uðramak oldu.
Tüm bu zaman aþýmýna uðramýþ dosyalarýn gerçek bilgileri devletimizin elinde, bir yerlerde duruyordur mutlaka..
AK Parti’yi kürt meselesinin çözümüne yönelik attýðý çok cesur adýmlar için destekliyoruz, kutluyoruz.
Bu partiden ikinci bir cesur adýmý da bu zaman aþýmýna uðrayan dosyalarýnýn içeriðine yönelik bekliyoruz.
Bu olaylarý kalýcý karanlýða mahkum etmek devleti korumak deðil tam aksine devletin çürümesine seyirci kalmak demektir.
Devletlerin, çaðýmýzda, en önemli kendini koruma, kollama refleksi saydamlýktýr.
Ýki gün sonra bu bilgiler Wikileaks’e düþerse rezil oluruz; benden söylemesi.