‘Zamanlama’ sözüne çok kızıyorlar ama...

Zamanlamadan söz edince bazıları kızıyor. Bazıları komplo teorisi muamelesi yapıyor zamanlama konusuna. Oysa eldeki en somut kanıtlardan biri işin zamanlaması... Nasıl olmasın ki? Elimizde dosyalar var diye tehditler savuracaksınız son birkaç yıldır... Son birkaç aydır ise bu tehditler hem iyice aleniyet kazanacak ve giderek sıklaşacak... Tıpkı arabadaki park sensörünün bir nesneye yaklaştıkça uyarı sinyallerinin hızlanarak artması gibi... Ve beklenen çarpma sesi gibi beklenen dosyalar arz-ı endam edecek.

7 Şubat’tan sonra kılıçların kınına konmamış olduğunu gösteren sayısız olay, en azından bir dershane kalkışması yaşandıktan sonra, bazı mahkemelerden siyasi gidişatı felç etmeye yönelik olduğu belli birtakım olağandışı kararlar çıkmaya başladıktan sonra uzun zamandır sözü edilen o malum dosyaların da ortaya çıkmış olması tesadüf olabilir mi? Bu sırada partideki en medyatik adamınızı istifa ettirmeniz gibi buram buram PR kokan hareketlere hiç değinmiyorum.

Geçen hafta üçü bir arada patlatılan dosyaların zamanlamasından söz ettiğinizde “Kardeşim, soruşturma dosyalarının hazırlanmasına ondört ay önce başlanmış ve ancak tamamlanabilmiş. Ne var bunda?” diyenlere bir sorum daha olacak: Halkbank’ın merkezinde yer aldığı soruşturma dosyası ancak geçen hafta tamamlanıp işleme konmuştu. Tamam, olabilir. Peki, “hızlı tren” konusunda hazırlanan dosyanın da yine tam bu günlerde devreye sokulmasına ne diyorsunuz?

Ya yine bugünlerde “patlatılacağı” söylenen öbür dosyalara?

Hepsinin aynı anda tamamlanmış olması tesadüf mü?

Şaka bir tarafa... Yargı organları birtakım yolsuzluk veya usulsüzlük iddialarını soruşturacaklar elbette. Bu onların görevi. Haddizatında yolsuzluk ve çürüme bütün yönetimlerin en büyük sorunu. Her ülkede yaşanan bu sorunun bizim ülkemizde olmayacağını söylemek mümkün değil. Tarihin her döneminde ortaya çıkan bu hastalığın AK Parti iktidarı döneminde görülmediğini veya görülmeyeceğini iddia etmek de olacak şey değil. Öyleyse yargı organlarının bu konulara ilişkin iddia ve suçlamaları titizlikle ve tarafsız biçimde araştırıp suçluları ortaya çıkarmaları kimseyi rahatsız etmez. Bana sorarsanız süreç iyi yönetildiği takdirde böyle bir durum hükümetin imajına ciddi bir zarar da vermez. Bilakis içindeki çürükleri tasfiye etmiş, temizlenmiş bir parti imajı iyi bir imajdır.

Ama iktidar partisini zora düşürecek bile olsa tarafsız yürütülen bir yargı sürecine millet çoğunluğunun bir itirazı olamaz. Ama bugün siyasi görüş farklılıklarıyla birlikte geniş kamuoyunun bu operasyona yönelik ciddi kuşkuları ve itirazı var. Çünkü cevabı verilemeyen ortak sorumuz şu: İyi ama 11 yıl sonra birden bire bütün bu dosyaların aynı anda açılması neden?

Bu millet söz konusu dosya operasyonlarının siyasi iktidarı devirmeye yönelik yeni bir “postmodern darbe” girişiminin kılıfı olduğunu göremeyecek kadar saf değil.

Zamanlama demişken... İdris Naim Şahin istifa gerekçesini çözüm sürecine karşı duyduğu itirazla açıklamış. Çözüm Süreci bugün mü başladı? Üç bakanın istifalarının açıklandığı ve kabine değişikliklerinin yapıldığı güne kadar neden çözüm sürecine yönelik itirazlarını dile getirmek aklına gelmemişti eski bakanın?

Bu da mı tesadüf? Bu da mı zamanlama değil?

Dahası, siyasi hayatı boyunca dinlediğimiz konuşma ve demeçlerinden Türkçeye hâkimiyeti konusunda belirli bir fikir edindiğimiz bu kişinin tıpkı futbolcu Hakan Şükür gibi neredeyse edebi bir nesir niteliğinde bir istifa metni kaleme alabilmiş olması da dikkat çekiciydi.

Bu da mı tesadüf?